Tarihçe-i Hayat - page 263

ahali:
halk.
Cevflenü’l-Kebir:
büyük z›rh
anlam›ndaki Hz. Muhammed
(a.s.m) Efendimize vahiyle ge-
len, Esma-i Hüsna’y› içine
alan emsalsiz bir münacat ve
benzersiz bir dua.
cezbe:
ruhî heyecan, coflkun-
luk, ruhun coflkunlukla ken-
dinden geçme hâli.
daimî:
sürekli, devaml›.
dershane-i nuriye:
Nur ders-
hanesi, nur medresesi, Risale-
i Nur okunan ve okutulan
yerler.
eaz›m-› evliya:
velîlerin en
büyükleri, Allah dostlar›n›n
en büyükleri, en büyük velî-
ler.
ehl-i ‹slâm:
‹slâm toplulu¤u,
Müslümanlar.
esasen:
do¤rusu, gerçe¤i.
gayet:
çok, fazla, son derece.
Hazret-i Üstat:
Üstat Hazret-
leri, Bediüzzaman Said Nursî.
hizb:
dilden düflmeyen dua,
vird.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ibaret:
meydana gelen, olu-
flan, müteflekkil.
ikamet:
oturma, bir yerde
kalma.
ikametgâh:
ikamet yeri, otu-
rulan yer, ev, hane.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
Kur’ân-› Kerîm:
Kur’ân; Hz.
Muhammed’e vahiyle indiri-
len en son ‹lâhî kitap.
mahdut:
miktar›, say›s› belli,
az miktarda, az say›l›, s›n›rl›,
Üstad›n Barla’daki ikametgâh›, iki odadan ibaret bir
evdir. Esasen, müstakil bir evi ve yeryüzünde taht-› tasar-
ruf ve temellükünde bir kar›fl yeri dahi yoktur. Barla’da
sekiz sene müddetle ikamet etti¤i ev, üç yüz elli milyon
ehl-i ‹slâm›n merkezi hükmünde ilk dershane-i nuriyesi-
dir. Bu Dershane-i Nuriyenin alt›nda, daimî akan bir çefl-
me vard›r ve önünde dershane-i nuriyeye bitiflik çok ka-
l›n ve üç sütun hâlinde semaya yükselen gayet muhte-
flem bir ç›nar a¤ac› vard›r. Ǜnar a¤ac›n›n dallar› aras›n-
da bir kulübecik yap›lm›flt›r. Buras›, Hazret-i Üstad›n ba-
har ve yaz mevsimlerindeki istirahati ve vazife-i tefekkü-
riye ve ubudiyeti için en münasip bir menzildir.
Üstad›n s›dd›k hizmetkârlar›, talebeleri ve Barla ahali-
si diyorlar ki
:
“Üstad›, geceleri, Dershane-i Nuriyenin
önündeki bir flecere-i mübareke olan ç›nar a¤ac›n›n dal-
lar› aras›nda bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbi-
hat ile, ezkâr ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve
yaz mevsimlerinde bu muhteflem a¤ac›n binlerce dallar›
aras›nda flevk ve cezbe içinde uçuflan kufllar aras›nda Üs-
tad›n böyle sabahlara kadar çal›flmas›n› görürdük de; ne
zaman uyur, ne zaman kalkar, bilemezdik.”
Üstat çok hasta olur, çok vakitleri de hastal›k ve s›k›n-
t› ile geçerdi. Pek az yer; o da bir parça çorba gibi mah-
dut bir fleydi. Geceleri, Kur’ân-› Kerîm’den virt edindi¤i
sureleri ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm›n mü-
nacat-› meflhuresi olan “Cevflenü’l-Kebir” nam›ndaki mü-
nacat›n› ve fiah-› Geylânî ve fiah-› Nakflibend gibi eaz›m-›
evliyan›n münacat ve hiziplerini ve salâvat-› nuriyeleri
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 263
B
ARLA
H
AYATI
belirli.
menzil:
yer, dünya, ev.
muhteflem:
ihtiflaml›, haflmetli,
görkemli, debdebeli, flanl›, ulu,
yüce, büyük.
müddet:
vakit, zaman, süre, bir
fleyin devam etti¤i zaman parça-
s›.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
münacat-› meflhure:
meflhur
münacat, meflhur dua.
münasip:
uygun, yerinde.
müstakil:
bafll› bafl›na, kendi ba-
fl›na, kendi kendine, ayr›ca, ba-
¤›ms›z.
nam:
ad, isim.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (a.s.m.).
salâvat-› nuriye:
nurlu salavat.
sema:
gökyüzü, gök.
s›dd›k:
çok do¤ru, çok dürüst.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›
114 bölümden her biri.
flecere-i mübareke:
mübarek,
kutlu a¤aç; mübarek sülâle, silsi-
le.
flevk:
keyif, nefle, sevinç ›fl›k, ziya.
talebe:
ö¤renciler, tahsil görenler.
terennüm:
yavafl ve güzel bir
sesle söyleme veya ötme.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-› Hak-
k›n bütün noksan s›fatlardan
uzak ve bütün kemal s›fatlara sa-
hip oldu¤unu ifade eden sözler.
ubudiyet:
kul oldu¤unu bilip Al-
lah’a itaat ve ibadet etme.
vazife-i tefekküriye:
tefekkür
vazifesi.
vird:
zikir; belli zamanlarda, belli
say›da, belli dualar›n zikir olarak
belli biçimde ve düzenli flekilde
okunmas›.
1...,253,254,255,256,257,258,259,260,261,262 264,265,266,267,268,269,270,271,272,273,...1390
Powered by FlippingBook