içinde, ayr› di¤er bir daire-i gurbet aç›ld›. O da, geçen
bahar gibi alâkadar oldu¤um ekser mevcudat beni b›ra-
k›p gittiklerinden hâs›l olan firkatli bir gurbeti hissettim.
Ve flu gurbet içinde bir daire-i gurbet daha aç›ld› ki, va-
tan›mdan ve akaribimden ayr› düflüp yaln›z kald›¤›mdan
tevellüt eden firkatli bir gurbeti hissettim. Ve flu gurbet
içinde, gecenin ve da¤lar›n garibâne vaziyeti, bana rik-
katli bir gurbeti daha hissettirdi. Ve flu gurbetten dahi, flu
fânî misafirhaneden ebedülâbâd taraf›na harekete ama-
de olan ruhumu fevkalâde bir gurbette gördüm. Birden
“Fesübhanallah!” dedim. “Bu gurbetlere ve karanl›klara
nas›l dayan›l›r?” düflündüm. Kalbim feryat ile dedi
:
Yâ Rab! Garibem, bîkesem, zaifem, nâtüvanem,
alilem, âcizem, ihtiyarem.
Bîihtiyarem, el-amangûyem, afcûyem, medethahem;
zidergâhet ‹lâhî!
Birden nur-i iman, feyz-i Kur’ân, lütf-i Rahman imdad›-
ma yetifltiler. O befl karanl›kl› gurbetleri befl nuranî ünsiyet
dairelerine çevirdiler. Lisan›m
1
o
?«/
c n
ƒ r
dG n
ºr
©p
f n
h *GÉn
æo
Ñ°r
ùn
M
söy-
ledi kalbim
n
ƒo
gn
h o
âr
?s
cn
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G B n
’ *G n
»p
Ñ°r
ùn
M r
?o
?n
a r
ƒ s
dn
ƒn
J r
¿p
Én
a
2
p
º«/
¶n
© r
dG ¢p
Tr
ôn
© r
dG t
Ün
Q
ayetini okudu, akl›m dahi ›zt›rab›ndan ve dehfletinden
feryat eden nefsime hitaben dedi
:
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 273
B
ARLA
H
AYATI
türlü kusur, ay›p ve eksiklerden
tenzih ederim” manas›ndad›r.
fiaflk›nl›¤› anlatmak için kullan›l›r.
fevkalâde:
al›fl›lm›fltan farkl›, ola-
¤anüstü, normalin üstünde.
feyz-i Kur’ân:
Kur’ân’›n feyzi,
Kur’ân’›n verdi¤i ilham, bereket
ve ilim bollu¤u.
firkat:
hasret.
garibane:
garipçesine, garip gibi,
garibe yak›fl›r flekilde.
gurbet:
gariplik, yabanc›l›k.
hâs›l:
peyda olan, ç›kan, meyda-
na gelen, ortaya ç›kan, beliren.
hataender:
kusur içinde.
hitaben:
hitap ederek, söyleye-
rek, birine yönelerek.
›zt›rap:
üzüntü veren bir duru-
mun meydana getirdi¤i kuvvetli
ac›, afl›r› elem, azap, s›k›nt›.
ibadet:
tapma, tap›nma.
ilâh:
tanr›, mabud.
‹lâhî:
Ey Allah’›m!.
imdat:
yard›m, yard›ma yetiflme,
zor durumda kalana yap›lan yar-
d›m.
kâfî:
yeter, yetecek; elveren, ye-
tiflen.
lây›k:
yak›flan, yarafl›r, yak›fl›r.
lütf-u Rahman:
mahlûkat›na ha-
y›r ve rahmet irade eden Allah’›n
lütfu.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her fley, mahlûklar, yarat›lm›fl
fleylerin tamam›, kâinat.
nefis:
hayat, ruh, can.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›, parlak, mü-
nevver.
nur-u iman:
iman nuru, Allah’›n
varl›¤›na, yarat›c›l›¤›na inanmada-
ki gönül, kalp ve fikir ayd›nl›¤›.
Rabb:
efendi, sahip, her fleyin
maliki, malik.
rikkatli:
rikkat sahibi olan, yufka-
l›k, incelik, merhamet sahibi.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme, gücünün yetmedi¤i
yerde Allah’tan bekleme.
tevellüt:
do¤ma, do¤um.
ünsiyet:
al›flkanl›k, ülfet, dostluk,
ahbapl›k, arkadafll›k.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
vekil:
kullar›n›n ifllerine ve r›zk›na
kefil olan, her fleyi idaresi alt›nda
bulunduran, kendisine dayan›lan,
gözeten, flahit ve koruyucu Allah
(c.c.).
zira:
çünkü, ondan ki, flundan, flu
sebepten ki, onun için.
akarip:
akrabalar, h›s›mlar,
yak›nlar.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l›.
amade:
haz›r, haz›rlanm›fl.
Arfl:
yüksekli¤i sebebiyle bü-
tün cisimleri içine alan ve Al-
lah’›n kudret ve hükmüyle is-
tiva etti¤i fley.
belâ ender:
belâ içinde.
belâ:
musibet, gam, keder,
afet, s›k›nt›.
bîçare:
çaresiz, zavall›, flaflk›n.
daire-i gurbet:
gariplik, ya-
banc›l›k dairesi.
dehflet:
büyük korku hâli,
korkma, ürkme.
ebedülâbâd:
ebedlerin ebedî,
tükenmez, ebedî hayat, son-
suzluk.
ekser:
en çok, daha ziyade.
fânî:
ölümlü.
feryat:
hayk›rma, 盤l›k.
Fesübhanallah:
Allah’› her
1.
Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir. (Âl-i ‹mran Suresi: 173.)
2.
Ey Peygamber, e¤er insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: "Allah bana yeter. Ondan bafl-
ka ibadete lây›k hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arfl›n Rabbi de Odur."
(Tevbe Suresi: 129.)