n
?ƒo
°Ss
ôdG Gƒo
©«/
Wn
Gn
h %G Gƒo
©«/
Wn
G Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG Én
¡t
`jn
G BÉ`n
j
1
r
ºo
µ
r
æp
e p
ôr
en
’r
G p
‹ho
Gn
h
ayeti, ulülemre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaati-
ne z›t olmamak flart›yla, o itaatin emir kuluyum diye ha-
reket edebilir. Hâlbuki bu meselede, an’ane-i ‹slâmiye
kanunlar› hastalara flefkatle incitmemek, gariplere flefkat
edip incitmemek, Allah için Kur’ân ve ilm-i imanîye hiz-
met edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emretti-
¤i hâlde; hususan münzevi, dünyay› terk etmifl bir ada-
ma ecnebî papazlar›n›n serpuflunu teklif etmek on vecih-
le de¤il, yüz vecihle kanuna muhâlif ve ‹slâm›n an’anevî
kanunlar›na karfl› bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir
hesâb›na o kudsî kanunlar› k›rmakt›r. Benim gibi kabir
kap›s›nda, gayet hasta, gayet ihtiyar, garip, fakir, mün-
zevi, sünnet-i seniyeye muhalefet etmemek için otuz befl
seneden beri dünyay› terk eden bir adama bu tarz mu-
ameleler kat’iyen flek ve flüphe b›rakmad› ki; komünist
perdesi alt›nda, anarflîlik hesab›na vatan ve millet ve ‹s-
lâmiyet ve din aleyhinde müthifl bir suikast eseri oldu¤u
gibi, ‹slâmiyete ve vatana hizmete niyet eden ve müthifl
haricî tahribata karfl› cephe alan dindar mebuslar ve de-
mokratlara dahi büyük bir suikasttir. Dindar mebuslar
dikkat etsinler, bu dehfletli suikaste karfl› müdafaada be-
ni yaln›z b›rakmas›nlar.
aleyh:
karfl›, karfl›t.
an’ane-i ‹slâmiye:
‹slâmî gele-
nek.
an’anevî:
gelenekle ilgili, gele-
neksel.
anarfli:
her türlü düzen ve otori-
teye karfl› koyarak kar›fl›kl›¤›
meydana getirme durumu.
ayet:
Kur’an’›n her bir cümlesi.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
ecnebi:
yabanc›.
garip:
gurbette, kendi memleke-
tinin d›fl›nda bulunan, yabanc›.
gayet:
son derece.
hâricî:
d›fla ait, d›flla ilgili.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ilm-i imaniye:
iman ilmi.
itaat:
boyun e¤me, uyma, al›nan
emre göre hareket etme.
kat’iyen:
katî olarak, kesin ola-
rak, kesinlikle.
keyfî:
kanuna uymayarak, keyfe,
arzuya ba¤l›.
komünist:
bütün mallar›n ortak-
lafla kullan›ld›¤› ve özel mülkiye-
tin olmad›¤› iddias›nda bulunan
düzen in mensubu olan kimse.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mebus:
milletvekili.
mesele:
konu.
muamele:
davranma, davran›fl.
müdafaa:
savunma.
muhalefet:
birinin düflüncesine
z›t düflüncede bulunma, karfl›
koyma, bir düflünce, fiil veya ha-
rekete karfl› durma.
muhalif:
z›t, karfl›t, ayk›r›.
münzevi:
inzivaya çekilen, köfle-
ye çekilmifl, yaln›z.
müthifl:
dehflet veren, ürkü-
ten, dehfletli, korkunç.
resul:
Allah’›n elçisi, peygam-
ber.
flefkat:
ac›yarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karfl›l›ks›z
merhamet.
flek:
flüphe, zan, tereddüt.
serpufl:
bafla giyilen fley, bafl-
l›k, flapka.
suikast:
kötü kas›t, kötü ni-
yet; kötü kas›tla ifl yapma, tu-
zak kurma.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (a.s.m.) yüce sünneti;
yüksek hâl, söz, tav›r ve tas-
vipleri.
tahribat:
tahripler, y›k›p boz-
malar.
tarz:
biçim, flekil, suret.
ulülemir:
emir sahipleri, idare
edenler; halife veya halife
ad›na hüküm ve idare eden-
ler; halife, kad›, padiflah, sul-
tan, cumhur baflkan›, baflba-
kan gibi devleti idare edenler.
vecih:
cihet, yön.
zahmet:
s›k›nt›, eziyet, me-
flakkat.
1.
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; Peygambere ve sizden olan idârecilere de itaat edin.
(Nisâ Suresi: 59.)
1024 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI