hammediyeyi (Hz. Muhammed’in getirdiği dinî terbiye) zehir olarak nitelemesini şiddetli bir şekilde
eleştirir.
SaTİH:
Peygamberimizin doğumundan önce Arabistan’da yaşayan, kehanetleriyle meşhur Arap kâ-
hini. Satih devamlı yatak üzerinde yatan ve yer değiştireceği zaman halı gibi yuvarlanan kemik ve
adaleden mahrum, hilkat garibesi bir insandı. Bu yüzden kendisine “organlarınn zayıflığından dolayı
ayağı kalkamayan” manasına gelen satih deniliyordu. Satih kendisine sorulan bir rüya hakkında yap-
tığı yorumda Peygamberimizin geleceğini önceden haber vermişti.
SEKKÂKî (1160-1299):
Tanınmış bir dil ve belâgat âlimi olup 555’te (1160) Harizm’de doğdu. Sekkâ-
kî lakabını son derece güzel hakkâklık yapmasından dolayı almıştır. Sekkâkî, Hanefi fakihleri arasında
yer alır ve bu sahada iki hocası Hayati ve Harisi vardır. Sekkâkî 626 (1299) yılında öldü. Sekkâkî’nin en
önemli eseri, Miftahü’l-Ulum’dur.
SElÂHaDDİN çElEBİ:
1913 yılında Kastamonu’da doğdu. 9 Ocak 1977 yılında vefat etti. Ailesi İne-
bolu’nun ileri gelen ailelerindendir. Babası Nazif Çelebi de kendisi gibi bir Nur Talebesidir. Nurları 23
yaşında tanıdı ve hayatının sonuna kadar Risale-i Nur hizmetinde bulundu. Üstat ile ilk tanıştığında,
Üstat ona yazması için Küçük Sözler’i verdi. O günden sonra sürekli Nurların çoğaltılmasına ve insanla-
ra ulaşmasında büyük gayretleri olmuştur. Gümrük Muhafaza Müdürlüğünde görevli olduğu yıllarda
polis, ihbar üzerine evinde arama yaptı. Risaleleri bulamayınca Selâhaddin Çelebi ne aradıklarını sor-
du ve onlara “Söyleseydiniz size verirdim, hiç yorulmazdınız, bunlar imanî ve İslâmî eserlerdir” diyerek
nüshaları onlara kendisi vermiştir. Bu olaydan sonra önce İnebolu Hapishanesine gönderildi; sonra De-
nizli Hapishanesine, daha sonra da Afyon Hapishanesine gönderildi. Bu üç hapishanede de babasıyla
birlikteydi.
SEYF İBNİ ZİYEZEN:
Yemen’de hüküm sürmüş Hımyerî devleti meliklerindendir. Kaynaklarda ismi
Zîyezen olarak da geçmektedir. Tam ismi Seyf bin Zîyezen’dir. Habeşistan’dan gelen Ebrehe’nin Yemen
topraklarına girmesiyle Zülyezen’in babası Bizans’tan yardım istemek üzere İstanbul’a geldi, ancak is-
tediği yardımı alamadı. Bunun üzerine İran Kisrası Nuşirevan’a başvurdu ve Kisradan gerekli yardımı
aldı. Fakat ömrü vefa etmedi ve İran’da vefat etti. Bunun üzerine Zülyezen bizzat kendisi Kisraya gitti
ve verilen yardımı alarak, Ebrehe’nin oğlu Mesruk’u mağlûp etti.
Peygamber Efendimizin (asm) dedesi Abdülmuttalib, Ebrehe’nin ordusunu bölgeden uzaklaştırdığı
için Zülyezen’e memnuniyetlerini bildirmek için elçiler gönderdi. Allah’ın birliği ve Hz. İbrahim’in dininin
doğruluğunun yayılmasına hizmet eden Zülyezen, gelen heyete Peygamber Efendimizin (asm) pey-
gamberliğini haber vermişti.
SEYYİD Nur MuHaMMED:
Hizan şeyhlerinden “gavs” diye bilinen Seyyid Sıbgatullah’ın oğludur. İl-
mini ve feyzini İmam-ı Rabbanî’nin torunu olan Muhammed Seyfüddin-i Farukî’den aldı. Onun
derslerinde ve sohbetlerinde yetişti ve icazet aldı. “Silsele-i Aliyye” denilen büyük âlim ve velilerin yir-
mi altıncısıdır. Kabri Hindistan’ın Delhi şehrindedir
SıDDıK SÜlEYMaN:
Sıddık Süleyman Kervancı 1898 yılında Barla’da doğdu. 1965 yılında Barla’da
vefat etti. Kabri de Barla’dadır. Üstat 1926 yılında Barla’ya sürgün edildiğinde onunla tanıştı . Üstat Bar-
la’da kaldığı sekiz yıl boyunca ona sadakatle hizmet ettiği için “sıddık” ünvanını aldı. Uzun yıllar Nurlar
için çalıştı. Güzel hattıyla Nurları yazdı. Risale-i Nur’dan 28. Söz olan “Cennet Bahsi” onun bahçesinde
yazıldı. Bu bahçe Risale-i Nur’da Cennet Bahçesi diye geçer. Sıddık Süleyman’ın Risale-i Nur’da fikir ve
hislerine ait birçok mektubu bulunmaktadır.
Ş
ahıS
B
ilgileri
| 1282 | Şualar