manlarında otomobil üretimi üzerinde çalıştı ve 1893 yılında evinin mutfağında benzinle çalışan ilk
motoru yaptı. Üç yıl sonrasında da ilk otomobilini yaptı.
Henry Ford, 1893 yılında “Ford Motor” adlı şirketini kurdu. Bu şirketin yaklaşık dörtte bir hissesi ken-
disine aitti. Aynı yıl içinde ürettikleri motoru kendi ülkesinde sattı. Bir yıl sonra ise yurt dışına da açılarak
ürettiği otomobilleri ihraç etmeye başladı. Hedefi, sıradan insanların alıp ihtiyaçlarını karşılayabileceği
ve fazla lüks olmayan bir otomobil üretmekti. 1908 yılında ürettiği ve “T” modeli adını verdikleri oto-
mobil ile dünya çapında bir üne kavuştu. Ford, otomobil üretmenin yanında, tarımda istifade edilen
traktör üretmeye başladı. Daha önce şirketin dörtte bir hissesi kendisine ait iken tüm hisseleri satın
alarak tamamen sahip oldu.
Henry Ford’un uyguladığı yeni teknik ve yöntemler bir çok işletme tarafından benimsendi. Şirket
ağları giderek genişledi. İtalya, Almanya, Belçika ve İngiltere’de fabrikalar kurdu. Bunların yönetimi için
İngiltere’de kurulan fabrika merkez olarak kabul edilip buradan yönetildi. 1932 yılında Avrupa pazarı
hedef olarak seçilip yeni bir model üretildi. 1945 yılında daha önceden faaliyete soktuğu üretim ban-
dından ilk binek otomobil üretimini gerçekleştirdi. Kısa bir süre sonra şirket yönetimini kendisi ile aynı
adı taşıyan torunu Henry Ford’a devretti. Dünya çapında büyük bir şirketin kurucusu ve sahibi olan
Ford, 7 Nisan 1947 yılında öldü. Henry Ford, kurduğu büyük şirketini Amerika’nın en güçlü ve tek ba-
ğımsız kuruluşu haline getirdi.
FİraVuN:
Eski Mısır’da krallara verilen ünvandır. Fakat bu ünvan İslâmî kaynaklarda Hz. Mûsa ile
mücadele eden Mısır kralı için kullanılmaktadır. Eski Mısır’da mülkü ve yönetimi elinde bulunduran fra-
vunlar aynı zamanda ilâhların yeryüzündeki temsilcileri sayılıyor ve ibadetler onlar adına yapılıyordu.
Hazret-i Mûsa ile mücadele eden Firavun da aynı şekilde ilahlık iddia eden, zalim, kibirli, ve inatçı bir
kişiydi. Kendi halkını eziyor özellikle İsrailoğullarına büyük zulümler yapıyordu. Cenab-ı Hak ilâhlık da-
vasından ve yaptığı zulümlerden vazgeçmesi ve İsrailoğullarını serbest bırakması için ona Hz. Mûsa’yı
ve kardeşi Hz. Harun’u gönderdi. Kendisinden istenilenleri kabul etmeyen Firavun, kendi zulmünden
kurtulmak için Mısır’dan çıkan Hz. Mûsa ve İsrailoğullarını kovalarken ordusu ve taraftarlarıyla birlikte
Kızıldeniz’de boğuldu.
FuaD (BEDİÜZZaMaN’ıN YEĞENİ):
Üstat Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid’in oğludur. Yüksek
tahsilini sürdürürken vefat eden Fuad’ın 1944 yılında vefat haberini alan babası, “Fuadiye” adını verdi-
ği eserinde acısını şöyle kaleme dökmüştür: “Ey mezarcı! Göm beni de şu Fuad’ın kabrine/Fıkratın
dayanmaz vallahi asla kahrine./Katılsın zerratımız, âlem-i berzahta keza,/Sarılsın birbiriyle ruhlar, ilâ-
yevmi’l-ceza/Ey mezarcı! Cebeci’de bana da kaz bir mezar,/Olalım ünlü Fuad’ın komşusu leyl ü nehar.”
Risale-i Nur’un yayılması için çok büyük hizmet ettiği, hem de vefat ettiği hususları Üstat Bediüzza-
man’ın şu ifadelerinde yer almaktadır: “Bu hazin kışta ve elîm bir vaziyetimde gayet elîm iki vefat
haberi aldım. Biri, hem âli mekteplerde birinciliği kazanan, hem Risale-i Nur’un hakikatlerini neşreden
biraderzâdem merhum Fuad, ikincisi; hacca gidip sekerat içinde tavaf ederken, vefat eden Alime Ha-
nım namındaki meşhur hemşirem. Bu iki akrabamın ölümleri, İhtiyar Risalesinde yazılan merhum
Abdurrahman’ın vefatı gibi beni ağlatırken, imanın nuruyla o masum Fuad, o saliha Hanım (Bediüzza-
man’ın kızkardeşidir) insanlar yerinde meleklere, hûrilere arkadaş olduklarını ve bu dünyanın tehlike
ve günahlarından kurtulduklarını manen, kalben gördüm. O şiddetli hüzün yerinde büyük sevinç
hissedip hem onları, hem Fuad’ın pederini kardeşim Abdülmecid’i hem kendimi tebrik ederek Erha-
mürrahimîne teşekkür ettim. Bu iki merhumeye rahmet duası niyetiyle burası yazıldı, kaydedildi”.
Şualar | 1261 |
Ş
ahıS
B
ilgileri