dışında hocası ile beraber Dımaşk Kalesinde hapsedildi ve İbn Teymiyye’nin vefatından sonra serbest
bırakıldı. Bir çok kişiden ders aldığı halde en fazla etkilendiği kişi olan İbn Teymiyye’den hiç ayrılmadı.
Bu sebepledir ki, çoğu zaman isimleri beraber anıldı. Kitaba olan merakından dolayı çok sayıda eser
toplayarak zengin bir kütüphane vücuda getirdiği rivayet edilmektedir. Hac farizası için birkaç kez Mek-
ke’ye seyahat etti. Bunun dışında Kahire, Kudüs ve Nablus gibi şehirleri de ziyaret etti. 1350 yılında
memleketi Dımaşk’ta vefat etti. Cenazesi Babüssagir Mezarlığına, annesinin yanına defnedildi. İbn Kay-
yim, genel olarak usulde Hanbeli mezhebi çerçevesinde hareket etti. İbn Teymiyye ile birlikte Selefiyye
ekolünün ileri gelenlerinden biri olarak kabul edilir. Hocasının fikirlerini en fazla yayanlardandır. Çalış-
malarında adalet ve toplum yararı için dini ve sosyal ıslah projeleri üzerinde fikirlerini beyan etti. Şeriatın
ruhunu anlayarak, toplumsal olayları bu çerçevede değerlendirmeye çalıştı. Taklidin sebep olduğu fikri
durgunlukla mücadele etti. İbn Kayyim, bir kabrin özel bir sebeple ziyaret edilemeyeceğini savundu.
Çok teferruatlı ve çok yönlü bir âlim olmakla birlikte, ifrata kaçtığı durumlar da oldu. Vehhabilerin bü-
yük imamlarından olup, Muhyiddin-i Arabi (ks) gibi büyük zatlara karşı fazla hücumda bulundu. İbn
Teymiyye ile beraber Şialara karşı Ehl-i Sünnetin görüşlerini ifadede gösterdikleri tutum tenkit edildi.
Bu ekol mensupları, Hazreti Ebubekir’in (ra) Hazreti Ali’den üstünlüğünü müdafaa edelim derken, Haz-
reti Ali’nin kıymetini düşürdüler. Harika faziletlerini sıradan hale indirgediler. Bir çok evliyayı inkâr ve
tekfir ettiler. (Mektubat, s. 353.) İfrata kaçan fikirlerinin yanında, Risale-i Nur’da, tahkik ve tenkit yön-
lerine de dikkat çekildiğini görüyoruz. Meselâ; hadislerin çok ince bir çalışmanın sonucu olarak tetkik
edilip, sahih olanla olmayanın birbirinden ayırt edilmesinde önemli katkılarda bulundu. Bu meyanda
şu tespitin yapıldığını görüyoruz; “İbn Cevzî gibi şiddetli binler münekkitler çıkıp, bazı mülhidlerin ve-
ya fikirsiz veya hıfzsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzu ehadisi tefrik ettiler, gösterdiler.” Yine hadis
konusunda, tetkik ve incelemenin boyutlarının da aşıldığı gözlenmiştir. Bediüzzaman Hazretleri bu ko-
nuda da şu ifadelere yer vermektedir: “İbn-i Cevzî gibi bazı muhakkikler, tenkitte ifrat edip, bazı ehadis-i
sahihaya da mevzu demişler. Fakat her mevzu şeyin manası yanlıştır demek değildir; belki ‘Bu söz ha-
dis değildir’ demektir. Hadis alanında yaptığı çalışmaları değerlendirilirken ise; “meşhur allâmelerden
ve tashihte çok müşkülpesent, hattâ çok sahihlere mevzu deyip kabul etmeyen İbn Cevzî” (Mektubat,
s. 125.) ifadeleri kullanılmıştır. Hattâ bazı hadislere mevzu demesi taaccüple karşılanmıştır. Dikkat edil-
mesi gereken husus, her zayıf veya mevzu hadisin manasının yanlış olmadığıdır. Bir hadisin ananevî
senedi ve sahihliği kesin olmayabilir, ancak manası hak ve hakikat olabilir. (Şualar, s. 364.)
İBNİ rÜŞD:
Meşhur İslâm bilginlerinden İbni Rüşd (1126. 1198), mütefekkir, doktor, astronom ve
matematikçidir. Aristo yorumlayıcısı olmakla meşhur olan İbni Rüşd’ün eserleri yüzyıllarca Avrupa’da
okutulmuştur. Avrupalılarca Averroes olarak bilinen İbni Rüşd’ün fikirleri İbni Rüşdçülük (averroisme)
diye tanınan felsefî ceryanlarda asırlarca devam etmiştir. 1126’da Endülüs’ün Kurtuba şehrinde doğan
ve asıl adı Ebu Velid Muhammed bin Ahmet bin Muhammed olan İbni Rüşd, ilk öğrenimini Kurtuba’da
yaptı. Kelâm, fıkıh, edebiyat ve tıp öğrendi. Şiirle de ilgilenen İbni Rüşd, Sevil (Sevilla) kadılığı yaptı. Da-
ha sonraları Farabî, Gazalî ve İbni Sina’nın eserlerini okuyan İbni Rüşd, çağdaşı olan İbni Zuhur ve İbni
Tufeyl’in yakın dostu oldu. Aristo’nun eserlerini iyice tetkik eden İbni Rüşd Aristo’nun eserlerine şerh-
ler yaptı ve Aristo ile Eflatun’un felsefesini uzlaştırmaya çalıştı. Eserleri: Külliyat; Tehafetü’t-Tehafüt;
Kitabü Ma Ba’be’t-Tabia; Faslü’l-Makal ve’l-Keşfan Menahici’l-Edille.
İBNİ SİNa:
Ebu Ali el Hüseyin bin Abdullah (980-1037). Garp Ortaçağında Avicenna diye tanınan İb-
ni Sina, ilk tahsilini Buhara’da gördü ve on yaşında iken Kur’ân’ı ezberledi. Değişik hocalardan hesap,
fıkıh ve kelâm tahsil ettikten sonra Nâtili adlı bir âlimden mantık ve felsefe öğrendi. Felsefî bilgilerinin
temellerini Farabî’ye borçlu olan İbni Sina, metafiziği Farabî’nin el-İbâna adlı eserinden öğrenir. Aris-
to’yu ancak Farabî’yi okuduktan sonra anlayabildiğini ifade eden İbni Sina’nın fikir inkişafında
Ş
ahıS
B
ilgileri
| 1268 | Şualar