delâlet ve o güzellerin adedince, bir sâni-i Alîm-i zülce-
mal’in vücub-i vücuduna, şahadetler ederler demektir.
Beş küllî delil ve hüccetlerini ihtiva eden
ON BİRİNCİ DELİL:
p
án
dƒo
¡° t
ùdG p
‘
p
äÉn
?n
?r
£o
Ÿr
Gn
,p
RÉn
«p
àr
ep
’r
Gn
,p
¿Gn
õu
Jp
’r
Gn
, p
?Én
¶p
àr
fp
’r
G p
?Én
ªn
c o
án
jÉn
Zn
h
@ p
?n
?r
£o
Ÿr
G p
¿Én
?r
Jp
’r
G n
™n
e p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
In
ôr
ã`n
µ r
dG p
‘
p
ABÉ n
«r
°Tn
’r
G o
?r
?n
Nn
h @ p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G
n
™n
e p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
án
©r
°So
ƒr
dG p
‘
n
h @ p
?n
?r
£o
Ÿr
G p
¿Gn
õu
Jp
’r
G n
™n
e p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
án
Yr
ô° t
ùdG p
‘
n
h
@ p
?n
?r
£o
Ÿr
G p
¥Én
Øu
Jp
’r
G n
™n
e p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
In
ór
©o
Ñr
dG p
‘
n
h @ p
án
©r
æ° s
üdG p
ør
°ùo
M p
?Én
ªn
c
@ p
?n
?r
£o
Ÿr
G p
RÉn
«p
àr
ep
’r
G n
™n
e p
án
?n
?r
£o
Ÿr
G p
án
£r
?p
ÿr
G p
‘
n
h
Bu delil, sabıkan zikredilen Arabî fıkranın ahirinde ya-
zılan delilin başka ve daha güzel bir tarzıdır. Şiddetli has-
talık sebebiyle, gayet kısa bir işaretle bundaki beş altı ge-
niş delilleri beyandır.
Evvelâ
: Bütün zeminde görüyoruz: tam bilmekten ve
maharetten gelen gayet sühulet ve kolaylıkla acip zîhayat
makineler, def’aten ve bir kısmı bir dakikada düzgün, öl-
çülü, emsalinden farikalı yapılmaları, nihayetsiz bir ilme
delâlet ve sanattaki maharet-i ilmiyeden gelen sühulet ve
kolaylık derecesinde o ilmin kemaline şahadet eder.
Saniyen
: gayet kesret ve çokluk içinde şaşırmadan ga-
yet derecede sanatlı, mükemmel icatlar, nihayetsiz bir
Şualar | 1019 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
mak, varlığı zarurî ve vacip olmak.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ahir:
son.
arabî:
Arabcaya ait, Arap dili
ile ilgili.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
def’aten:
birdenbire, bir defa-
da, anî olarak.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
emsal:
örnekler, benzerler.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk olarak.
farika:
fark eden, ayrı.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
son derece.
hüccet:
delil.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ilim:
bilgi, marifet.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz
olma.
kesret:
çokluk.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
maharet:
mahirlik, ustalık.
maharet-i ilmiye:
ilmi bece-
riklilik, ustalık.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
sabıkan:
evvelce, bundan ön-
ce.
Sâni-i alîm-i Zülcemal:
son-
suz güzellik sahibi, her şeyi
en iyi şekilde bilen ve en gü-
zel şekilde sanatla yaratan Al-
lah.
saniyen:
ikinci olarak.
sühulet:
kolaylık.
şahadet:
şahit olma, şahitlik;
açık alâmet, işaret.
tarz:
biçim, şekil, suret.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli
olmak, olmaması imkânsız ol-