Mektubat - page 408

“Hem
RezzakSensin
. Çünkü biz rızka muhtacız; eli-
miz yetişmiyor. demek bizi yapan ve rızkımızı veren sen-
sin.
“Hem
SensinMalik
. Çünkü biz memlûküz. Bizden baş-
kası bizde tasarruf ediyor. demek Malik’imiz sensin.
“Hem,
SenAziz
’sin, izzet ve azamet sahibisin. Biz zil-
letimize bakıyoruz; üstümüzde bir izzet cilveleri var. de-
mek senin izzetinin âyinesiyiz.
“Hem
SensinGanî-iMutlak
. Çünkü biz fakiriz; fakrı-
mızın eline yetişmediği bir gınâ veriliyor. demek ganî
sensin, veren sensin.
“Hem
SenHayy-ıBâkî’
sin. Çünkü biz ölüyoruz; ölme-
mizde ve dirilmemizde bir daimî hayat verici cilvesini gö-
rüyoruz.
“Hem
SenBâkî’
sin. Çünkü biz, fenâ ve zevalimizde
senin devam ve bekanı görüyoruz.
“Hem cevap veren, atiyye veren sensin. Çünkü biz,
umum mevcudat, kàlî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp is-
tiyoruz, niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine ge-
liyor, maksutlarımız veriliyor. demek bize cevap veren
sensin.”
Ve hakeza, bütün mevcudatın küllî ve cüz’î her birisi
birer Veysel karanî gibi, bir münacat-ı maneviye suretin-
de bir âyinedarlıkları var. Acz ve fakr ve kusurlarıyla kud-
ret ve kemal-i İlâhîyi ilân ediyorlar.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
arzu:
istek, heves.
atiyye:
hediye, nimet.
âyine:
ayna.
âyinedar:
ayna tutucu olma..
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
aziz:
izzetli, kuvvet ve kudret sa-
hibi olan Allah.
bâkî:
bütün varlıklar yok olurken
yok olmayan ve bütün varlıklar
yok olduktan sonra da zatıyla var
olacak tek varlık; Allah.
beka:
ebedîlik, sonsuzluk, devam-
lılık.
Y
irminci
m
ekTup
| 408 | Mektubat
cilve:
yansıma, görünme.
cüz’î:
az, küçük, ferdî.
daimî:
sürekli, devamlı.
fakir:
zavallı, bîçare, âciz.
fakr:
fakirlik, yoksulluk.
fenâ:
yok olma, yokluk.
Ganî:
bütün varlıklara sahip,
zengin olan Allah.
Ganî-i Mutlak:
sonsuz ve sı-
nırsız zenginlik sahibi ve hiç
bir şeye ihtiyacı olmayan Al-
lah.
gınâ:
zenginlik, bolluk.
hakeza:
bunun gibi, benzeri..
hâlî:
bir şeyi hâl ile anlatma.
Hayy-ı bâkî:
sonsuz, bâkî bir
hayatın sahibi olan Allah.
izzet:
değer, itibar, şeref, yü-
celik.
kàlî:
sözlü, dil ile.
kemal-i İlâhî:
İlâhî mükem-
mellik, kusursuzluk.
kudret:
güç, kuvvet.
kusur:
eksiklik, noksan.
küllî:
umumî, bütün, hepsi.
maksut:
istek, arzu, gaye.
Malik:
her şeyin gerçek sahi-
bi olan Allah.
memlûk:
köle, kul.
mevcudat:
varlıklar.
muhtaç:
ihtiyacı olan, ihtiyaç
içinde bulunan.
münacat-ı maneviye:
mane-
vî olarak yapılan dualar.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
Rezzak:
bütün yaratılmışların
rızkını veren ve ihtiyaçlarını
karşılayan Allah.
rızık:
yiyecek, içecek şey, azık.
suret:
şekil, biçim, tarz.
tasarruf etme:
bir şeyin sahi-
bi olup idare etme.
umum:
bütün.
zeval:
sona erme, yok olma.
zillet:
hakirlik, aşağılık.
1...,398,399,400,401,402,403,404,405,406,407 409,410,411,412,413,414,415,416,417,418,...1086
Powered by FlippingBook