Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhum-
dan, mahlûkatın, faaliyet-i kudret içinde ve istidatları kuv-
veden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et
eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve
zat-ı rahman-ı rahîm’e ait, tabir caiz ise, hadsiz mem-
nuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır
ki, hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.
İşte, şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bil-
mediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve kör tesadüfü ve camit
esbabı şu gayet derecede alîmâne, hakîmâne, basîrâne
faaliyete karıştırmışlar, dalâlet zulümatına düşüp nur-i
hakikati bulamamışlar.
(1)
@ n
¿
ƒo
Ñn
©r
?n
j r
ºp
¡°p
Vr
ƒn
N?/
a r
ºo
gr
Qn
P s
ºo
K *G p
?o
b
n
?s
fp
G k
án
ªr
Mn
Q n
?r
f o
ón
d r
øp
e Én
æn
d r
Ön
gn
h Én
æn
à r
jn
ón
g r
Pp
G n
ór
©n
H Én
æn
Hƒo
?o
b r
Æp
õo
J n
’ Én
æ s
Hn
Q
n
?p
JÉn
æp
F B Én
c p
º°p
ùr
?p
W p
?p
°TÉn
c '
¤n
Y r
ºu
?°n
Sn
h pq
?n
°U s
ºo
¡
s
?dn
G
(2)
@ p
ÜÉs
gn
ƒr
dG n
âr
fn
G
¢o
Vr
Qn
’r
G n
?n
OÉn
e /
¬p
Ñr
ë°n
Un
h /
¬p
d'
G = '
¤n
Yn
h p
äGn
Oƒo
Lr
ƒn
Ÿr
G p
äGs
Qn
P p
On
ón
©p
H
(3)
@ p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdGn
h
(4)
?/
bÉ n
Ñr
dGn
ƒo
g ?/
bÉ n
Ñr
dn
G
Sa i d Nu r s î
®
Âl ve ashab:
soy, sülâle ve Saha-
beler Hz. Peygamberimizin ailesi,
soyundan gelenler ve ona inanıp
sahip çıkan mübarek yüzünü gör-
mekle şereflenen , onun sohbeti-
ne katılan mü’minler.
alîmâne:
her şeyi çok iyi bilerek.
bâkî:
yok olmayan sürekli ve ka-
lıcı olan, bütün varlıklar yok olur-
ken yok olmayan ve bütün var-
lıklar yok olduktan sonra da, za-
tıyla var olacak olan tek varlık,
Allah.
basîrâne:
görerek, bilerek.
camit:
ruhsuz, cansız.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma,
dinsizlik, azma.
esbap:
sebepler.
faaliyet-i kudret:
İlâhî kudretin
faaliyetleri, işleyişleri.
felsefe:
hikmet ilminin, varlığı ve
âlemi tevhit inancına dayanma-
dan inceleyen, aklı önceleyen
kısmı.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimler: fizik, kimya, matema-
tik ve biyoloji gibi...
fiil:
oluş, hareket.
hadsiz:
sınırsız.
hakîmâne:
hikmetli ; bir maksat
ve gayeye yönelik olarak, anlamlı
ve tam yerli yerinde.
hikmet:
hakîmlik, felsefe, müs-
pet ilimler.
hikmet-i dakika:
ince ve hassas
hikmet, derin ve ince olan İlâhî
gaye.
iftihar-ı mukaddes:
mukaddes
övgü, her türlü kusur ve eksiklik-
ten yüce bir iftihar ve sevinç.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kuvve:
meleke, potansiyel güç,
gerçekleşmemiş, fakat gerçekleş-
me imkânı ve ihtimali olan, iç di-
namik.
lezzet-i mukaddese:
mukaddes
zevk ve lezzet, her türlü kusur ve
eksiklikten yüce bir lezzet.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yaratık-
lar.
memnuniyet-i mukaddese:
Ce-
nab-ı Hakkın zatına ait kusursuz
ve eksiksiz memnuniyeti.
meylettirme:
bir tarafa doğru
eğme, yöneltme.
neş’et:
meydana gelme, çıkma.
nur-i hakikat:
hakikat nuru, ışığı.
Rab:
yaratan, besleyen, büyüten,
terbiye ve ıslah eden Allah.
rahmet:
acıma, şefkat ve merha-
met etme, bağışlama.
salât:
Hz. Muhammed’e, ashabı-
na, ailesine Allah’ın rahmet ve
mağfiretini, meleklerin istiğfarını
ve mü’minlerin dualarını dileme.
suret:
biçim, tarz.
şuur:
anlayış, idrak, bilinç.
tabiat:
doğa, maddî âlem,
canlı cansız bütün varlıklar.
tekemmül:
olgunlaşma, mü-
kemmelleşme.
terahhum:
merhamet etme,
acıma, şefkat etme.
tılsım:
gizli sır.
Zat-ı Rahman-ı Rahîm:
yar-
dım, ihsan ve merhamet sahi-
bi olan, Rahman ve Rahîm
olan Allah.
zerre:
atom, molekül.
zulümat:
karanlıklar.
o
n
S
ekizinci
m
ekTup
| 150 | Mektubat
1.
De ki: “[Kitabı indiren] Allah’tır.” Sonra da onları daldıkları batakta bırak, oyalana dursunlar.
(En’am Suresi: 91.)
2
. Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce
katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, istediklerimizi bize bağışlayan
Sensin. (Âl-i İmran Suresi: 8.)
3.
Allah’ım, kâinatının tılsımını açan Hz. Muhammed’e, onun Âl ve Ashabına yer ve gökler de-
vam ettikçe mevcudatın zerreleri adedince salât ve selâm eyle.
4.
Bâkî olan ancak Allah’tır.