Mu ’cizat-ı Ahmediye
(
ASM
)
(2)
/
? p
ór
ª n
ë
p
H
o
í pq
Ñ° n
ù o
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
|}
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
W
/
¬u
?o
c p
øj
u
ódG n
¤n
Y o
?n
ôp
¡r
¶o
«p
d p
q
?n
?r
G p
øj/
On
h…'
óo
¡r
dÉp
H o
¬n
dƒo
°Sn
Q n
?n
°Sr
Qn
G …=/
òs
dGn
ƒo
g
(3)
$G o
?ƒo
°Sn
Q l
ós
ªn
ëo
e
|}
Gk
ó«/
¡n
°T$Ép
H '
?Øn
c
n
h
ilâahir.
risalet-i Ahmediyeye
(
AsM
)
dair on dokuzuncu sözle
otuz Birinci söz, nübüvvet-i Muhammediyeyi (
AsM
) delâ-
il-i kat’iye ile ispat ettiklerinden, ispat cihetini onlara ha-
vale edip, yalnız onlara bir tetimme olarak on dokuz
nükteli İşaretler ile, o büyük hakikatin bazı lem’alarını
göstereceğiz.
Birinci Nükteli İşaret
Şu kâinatın sahip ve mutasarrıfı, elbette bilerek yapı-
yor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek ted-
vir ediyor ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve
her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade
ederek tedvir ediyor.
Madem yapan bilir; elbette bilen konuşur.
Mektubat | 153 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
rin tamamı, bütün âlemler, varlık-
lar.
lem’a:
parıltı.
mu’cizat-ı ahmediye:
Peygam-
berimiz Hz. Muhammed’in mu’ci-
zeleri.
mutasarrıf:
tasarruf eden, tasar-
ruf sahibi olan, kendinde kullan-
ma hakkı ve yetkisi bulunan; her
şeyin sahibi olan, Allah.
noksan:
eksiklik, tam olmayış.
nübüvvet-i Muhammediye:
Hz.
Muhammed’in peygamberliği.
nükte:
herkesin anlayamadığı, an-
cak dikkat edildiğinde anlaşılan
ince söz ve mana.
Rahîm:
çok merhametli olan, esir-
geyen, koruyan, acıyan Allah.
Rahman:
ister mü’min, ister kâfir;
ister iyi isterse kötü olsun; rah-
meti bütün herkese yayılan ve
bütün yaratılmışların rızıklarını ve-
ren Allah.
resul:
elçi, peygamber.
risalet-i ahmediye:
Hz. Muham-
med’in peygamberliği, elçiliği.
şahit:
bir olayın doğruluğunu tas-
dik eden, tanık.
tasarruf etme:
güzel idare etme,
kullanma.
tedvir etmek:
çekip çevirmek,
idare etmek.
tenzih etme:
Allah’ı şanına lâyık
olmayan şeylerden, her türlü ku-
sur ve noksandan uzak ve yüce
tutma.
terbiye etme:
besleme, büyüt-
me, yetiştirme, kabiliyetlerini ge-
liştirme, eğitme.
tesbih etme:
Allah’ı bütün kusur
ve noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakkı şanına lâyık
ifadelerle anma.
tetimme:
ek, bir konuyu veya
eseri tamamlamak için eklenen
kısım.
cihet:
yön, taraf.
delâil-i kat’iye:
kesin, şüphe-
siz deliller.
faide:
fayda.
gaye:
maksat, amaç; hedef;
netice.
hak:
gerçek, doğru.
hakikat:
gerçek.
havale etmek:
bir işi veya bir
şeyi birine bırakmak, gönder-
mek.
hidayet:
doğru olan, hak olan;
İslâmiyet.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye ve amaca uy-
gunluk.
ilâ ahir:
sonuna kadar.
irade etme:
isteme, dileme.
ispat etmek:
doğruyu delil-
lerle göstermek.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
1.
Her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hida-
yet ve hak din ile gönderen Odur. Buna şahit olarak Allah yeter. • Muhammed Allah’ın Re-
sulüdür. (Fetih Suresi: 28-29.)