Lem'alar - page 906

tekrarla tevhidi gösterip şirki, iştiraki azîm tehditlerle red-
dediyor.
İşte, rububiyetteki hâkimiyet-i İlâhiye, tevhid ve vahdeti
kat’î bir surette iktiza ettiği ve gayet kuvvetli bir dâîyi ve
gayet şiddetli bir muktaziyi gösterdiği gibi, kâinat yüzün-
deki nihayet derecede mükemmel ve mecmu-i kâinattan,
yıldızlardan tut, tâ nebatat, hayvanat, maadin, tâ cüz’iyat
ve efrada ve zerrelere kadar görünen intizam-ı ekmel ve in-
sicam-ı ecmel, o ferdiyete, o vahdete hiçbir cihetle şüphe
getirmez bir şahid-i âdil, bir bürhan-ı bâhirdir. Çünkü gay-
rin müdahalesi olsa, bu gayet hassas nizam ve intizam ve
muvazene-i kâinat elbette bozulacaktı ve intizamsızlık eseri
görünecekti.
(1)
Én
Jn
ón
°ùn
Øn
d *G s
’p
G l
án
¡p
d'
G BÉ n
ªp
¡«/
a n
¿Én
c r
ƒn
d
ayetinin sırrıy-
la, bu harika, mükemmel nizam-ı kâinat karışacaktı ve fe-
sada girecekti. Hâlbuki,
(2)
m
Qƒo
£o
a r
øp
e …'
ôn
J r
?n
g n
ô°n
ün
Ñr
dG p
™ p
Lr
QÉn
a
ayetiyle, zerrattan tâ sey-
yarata, ferşten tâ arşa kadar hiçbir cihetle kusur ve nok-
san ve müşevveşiyet eseri görülmediğinden, gayet parlak
bir surette, bu nizam-ı kâinat ve şu intizam-ı mahlûkat ve
şu muvazene-i mevcudat, ism-i
Ferd’
in cilve-i azamını gös-
terip vahdete şahadet eder.
Hem cilve-i ehadiyet sırrıyla, en küçük bir zîhayat mah-
lûk, kâinatın bir misal-i musağğarası ve küçük bir fihriste-
si hükmünde olduğundan, o tek zîhayata sahip çıkan, bü-
tün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan zat olabilir. Ve bir
çekirdek, hilkatçe bir ağaçtan geri olmadığı ve
arş:
göğün en yüksek katı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azîm:
büyük.
bürhan-ı bâhir:
büyük ve geniş
delil.
cihet:
yön.
cilve-i azam:
en büyük tecelli, gö-
rüntü.
cilve-i ehadiyet:
Allah’ın bir çok
sıfâtıyla ve isimleriyle her bir var-
lıkta görünmesi.
cüz’iyat:
ufak tefek şeyler.
dâî:
çağıran.
efrat:
fertler, bireyler.
eser:
nişan, alâmet.
ferdiyet:
teklik, birlik.
ferş:
yeryüzü, dünya.
fesat:
bozukluk; bozgunculuk.
fihriste:
özet, liste, içindekiler.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
gayr:
başka.
hâkimiyet-i İlâhîye:
Allah’ın her
şeyi idaresi ve tasarrufu.
hâlbuki:
oysa ki.
harika:
olağanüstü.
hassas:
incelikli, en ufak ölçüleri
sağlıklı ve kesin olarak veren.
hayvanat:
hayvanlar.
hilkatçe:
yaratılışça.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
iktiza:
gerektirme.
insicam-ı ecmel:
en güzel uyum,
uygunluk.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
intizam-ı ekmel:
mükemmel sis-
tem, düzen.
intizam-ı mahlûkat:
yaratılmış-
lardaki düzenlilik ve sistemlilik.
ism-i Ferd:
Allah’ın tek ve benzer-
siz olduğunu ifade eden ismi.
iştirak:
ortak olma.
kabza-i tasarruf:
idare, yönetim
eli.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kat’î:
kesin.
maadin:
madenler.
mahlûk:
Allah tarafından yaratıl-
mış.
mecmu-i kâinat:
kâinatın bütünü,
tamamı.
misal-i musağğar:
küçültülmüş
örnek.
muktazi:
gerekçe, gerektirici se-
bep.
muvazene-i kâinat:
kâinattaki
denge ve ölçü.
muvazene-i mevcudat:
kâinat-
taki ölçü ve denge.
müdahale:
karışma.
mükemmel:
kemal bulmuş, nok-
sansız, tam.
müşevveşiyet:
karışıklık, karma-
karışık vaziyet.
nebatat:
bitkiler.
nihayet:
son derece.
nizam:
düzen, intizam.
nizam-ı kâinat:
kâinatın ni-
zamı.
noksan:
eksik, kusurlu.
rububiyet:
Cenab-ı Allah’ın
her mahlûka muhtaç olduğu
şeyleri vermesi, terbiye, tedbir
ve malikiyeti ve besleyiciliği.
seyyarat:
gezegenler.
sır:
bir şeyin veya işin dikkat,
tecrübe, yetenek ile anlaşıla-
bilen en zor ve en ince yanı;
İlâhî gaye; gizli hakikat.
suret:
biçim, tarz.
şahadet:
şahitlik.
şahid-i âdil:
doğru sözlü şa-
hit.
şiddet:
sertlik.
şirk:
Allah’a ortak koşma.
tehdit:
korku verme.
tevhid:
Allah’ın varlığını, birli-
ğini, dengi ve ortağı bulunma-
dığını kabul etme.
vahdet:
birlik, bir ve tek olma.
zat:
şahıs, kişi.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
pek ufak parça.
zîhayat:
hayat sahibi.
1.
Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiya
Suresi: 22.)
2.
Haydi, çevir gözünü: En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk Suresi: 3.)
o
Tuzuncu
l
em
a
| 906 | Lem’aLar
1...,896,897,898,899,900,901,902,903,904,905 907,908,909,910,911,912,913,914,915,916,...1406
Powered by FlippingBook