Lem'alar - page 904

eğer hâkimiyet-i ulûhiyeti ve saltanat-ı rububiyeti
umum kâinatı ihata eden ve hüküm ve emri umum mev-
cudata geçen bir
Zat-ı Ferd’
e verilmezse, o hâlde o neti-
celeri, o semavî manevrayı ve arzî mevsimleri tahsil et-
mek için, küre-i arzdan bin defa büyük milyonlarla yıldız-
lar ve küreler, milyonlar sene uzun bir mesafeyi her yir-
mi dört saatte, her bir senede gezmekle o neticeler gös-
terilebilir.
İşte, küre-i arz gibi bir tek memur, meczup bir Mevle-
vî gibi mihveri ve medarı üstünde iki hareketle hâsıl olan
o haşmetli neticelerin husulü ise, vahdette ne derece had-
siz sühulet olduğuna bir misal olması gibi, aynı neticeleri
kazanmak için milyonlar defa o hareketten daha müşkül
ve hadsiz uzun yollarla o neticeleri kazanmak ne derece
müşkülâtlı, belki muhal olduğuna, şirk ve küfrün yolunda
ne derece muhaller, batıl şeyler bulunduğuna misaldir.
esbaba tapanların ve tabiatperestlerin cehaletlerine bu
misalle bak. Meselâ: “Bir zat, harika bir fabrikanın veya
acip bir saatin veya muhteşem bir sarayın veya mükem-
mel bir kitabın gayet muntazam bir surette eczalarını,
çarklarını fevkalâde sanatıyla hazır ettikten sonra, kendi-
si kolayca o eczaları terkip edip işletmeyerek, belki çok
uzun masraflarla o eczaları kendi kendine işlemek ve usta
yerine fabrikayı, sarayı, saati yapmak, kitabı yazmak için
her bir cüz’ü, her bir çarkı, hatta kâğıdı, kalemi birer ha-
rika makine hükmüne getiriyor ve teşhirini çok istediği
bütün hünerlerini, kemalâtını izhara vesile olan o üstatlı-
ğını ve sanatını onlara havale ediyor” diye
acip:
şaşılan ve hayret uyandıran
şey.
arzî:
dünyaya ait, dünya ile ilgili.
batıl:
boş ve manasız olan, ger-
çeğe uymayan.
cehalet:
cahillik, ilimden yoksun
olma.
cüz:
kısım, parça.
çark:
mekanizma, sistem.
ecza:
cüzler, parçalar.
emir:
buyruk.
esbap:
sebepler.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâkimiyet-i ulûhiyet:
Allah’ın her
şeyin üstündeki İlâhî tasarrufu.
harika:
olağanüstü.
hâsıl:
ortaya çıkan.
haşmet:
görkem, büyüklük, gös-
terişlilik.
havale etme:
bir işi veya bir şeyin
yetkisini başkasına bırakma, dev-
retme.
husul:
meydana gelme.
hükmüne:
değerine, yerine.
hüküm:
karar, emir.
hüner:
marifet, maharet, beceri.
ihata:
kuşatma.
izhar:
meydana çıkarma, gös-
terme.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kemalât:
faziletler, olgunluklar,
mükemmellikler.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
manevra:
gidip gelerek yapılan
hareket.
meczup:
cezp edilmiş.
o
Tuzuncu
l
em
a
| 904 | Lem’aLar
medar:
yörünge.
mesafe:
uzunluk, ara.
meselâ:
örneğin.
mevcudat:
var olan her şey,
mahlûklar.
mevlevî:
Mevlevî tarikatine
mensup kimse.
mihver:
yörünge, eksen.
misal:
örnek.
muhal:
imkânsız.
muhteşem:
ihtişamlı, haşmetl,
görkemli, gösterişlii.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
mükemmel:
kemal bulmuş,
noksansız, tam.
müşkül:
güç, zor.
müşkülât:
güçlükler, zorluk-
lar.
netice:
sonuç.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı
terbiye ve idare edici olan Al-
lah’ın saltanatı.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen.
suret:
biçim, tarz.
sühulet:
kolaylık.
şirk:
Allah’a ortak koşma, kü-
für.
tabiatperest:
her şeyin kendi
kendine olduğunu, sebeplerin
meydana getirdiğini ve tabia-
tının gereği var olduğunu ka-
bul eden sapık insanlar.
tahsil:
elde etme, kazanma.
terk ip:
birkaç şeyi birleştire-
rek yeni bir şey meydana ge-
tirme.
teşhir:
gösterme, sergileme.
umum:
bütün.
üstat:
öğretici, muallim.
vahdet:
birlik.
vesile:
aracı.
zat:
kişi.
zat-ı fert:
tek ve benzersiz
olan Zat, Allah.
1...,894,895,896,897,898,899,900,901,902,903 905,906,907,908,909,910,911,912,913,914,...1406
Powered by FlippingBook