İşte, bu üç nokta gibi çok noktalar var, kat’î bir suret-
te ispat ederler ki, şahsiyet-i maneviye-i Muhammediye
(
AsM
), kâinatın manevî bir güneşi olduğu gibi; bu kâinat
denilen kur’ân-ı kebirin ayet-i kübrası ve o Furkan-ı aza-
mın ism-i azamı ve ism-i
Ferd’
in cilve-i azamının bir âyi-
nesidir. kâinatın umum zerratının, umum zamanlarında-
ki umum dakikalarının bütün aşirelerine darp edilip, hâ-
sıl-ı darp adedince o zat-ı Ahmediyeye salâtüselâm, ni-
hayetsiz hazine-i rahmetinden inmesini,
Zat-ı Ferd-i
Ehad-i Samed’
den niyaz ediyoruz.
(1)
o
º«/
µn
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G B Én
æn
àr
ªs
?n
Y Én
e s
’p
G B Én
æn
d n
ºr
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ°o
S
x
aşire:
onuncu, tasianın 60 da biri..
ayet-i kübra:
en büyük ayet.
cilve-i azam:
en büyük tecelli, gö-
rüntü.
darp:
çarpma.
Furkan-ı azam:
hakkı batıldan
ayıran en büyük ve muazzam ki-
tap olan Kur’ân-ı Kerîm.
hâsıl-ı darp:
çarpım miktarı.
hazine-i rahmet:
rahmet hazinesi.
hikmet:
yaratılıştan gelen İlâhî
gaye, fayda.
ism-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
ism-i Ferd:
Allah’ın tek ve
benzersiz olduğunu ifade
eden ismi.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kat’î:
kesin.
Kur’ân-ı Kebir:
büyük Kur’ân.
nihayetsiz:
sonsuz.
niyaz:
yalvarma, dua.
salâtüselâm:
salât ve selâm,
Peygamberimiz için yapılan
dua.
suret:
biçim, tarz.
şahsiyet-i maneviye-i mu-
ham
mediye: Hz. Muham-
med’in manevî şahsiyeti, var-
lığı.
tenzih etmek:
bütün kusur ve
noksanlardan uzak bilmek.
umum:
bütün.
Zat-ı ahmediye:
Peygambe-
rimizin zatı, şahsı, kendisi.
Zat-ı Ferd-i ehad-i Samed:
tek
ve sonsuz hayat sahibi olan
Allah.
zerrat:
zerreler, atomlar.
1.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz
yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
o
Tuzuncu
l
em
’
a
| 912 | Lem’aLar