insanları, hayvanları, belki kâinatı halk etmeyen bir zat,
bir sebep, o sikkeyi koyamaz.
İKİNCİ İŞaret
kâinatın âlemleri, envaları ve unsurları öyle birbiri içi-
ne girift olarak girmiştir ki, kâinatın heyet-i mecmuasına
malik olmayan bir sebep, hiçbir nev’ine, hiçbir unsuruna
hakikî tasarruf edemez. Âdeta ism-i Ferd’in cilve-i vahde-
ti, bütün kâinatı bir vahdet içine almış, her şey o vahdeti
ilân ediyor.
Meselâ: Bu kâinatın lâmbası olan güneşin bir olması,
umum kâinat birinin olmasına işaret ettiği gibi; zîhayatla-
rın çevik ve çalâk hizmetçileri olan hava unsuru bir olma-
sı; ve aşçıları olan ateş bir olması; ve zemin bahçesini su-
layan bulut süngeri bir olması; ve umum zîhayatın imda-
dına yetişen yağmur bir olması ve her yere yetişmesi; ve
ekser hayvanat ve nebatat taifelerinin her birisi umum ze-
min yüzünde serbest yayılmaları, vahdet-i nev’iyeleri ve
meskenleri bir bulunması gayet kat’î bir surette işaretler,
şahadetleridir ki, meskenleriyle beraber umum o mevcu-
dat, bir tek zatın malı olduğuna delâlet ederler.
İşte buna kıyasen, bütün kâinatın böyle birbirine girift
olan envaları mecmu kâinatı öyle bir küll hükmüne getir-
miştir ki, icat cihetiyle tecezzi kabul etmez. Umum kâina-
ta hükmü geçmeyen bir sebep, rububiyet cihetiyle ve icat
keyfiyetiyle hiçbir şeye hükmedemez ve bir tek zerreye
rububiyetini dinlettiremez.
âdeta:
sanki.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
cihet:
yön.
cilve-i vahdet:
Allah’ın birliğinin
kâinattaki tecellileri.
çalak:
her bir hareketi çabuk olan.
çevik:
hızlı ve hareketli.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ekser:
pek çok.
enva:
türler, neviler.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
girift:
birbiri içine girmiş, karışık.
hakikî:
gerçek.
halk:
yaratma.
hayvanat:
hayvanlar.
heyet-i mecmua:
bütünün gös-
terdiği hâl ve manzara.
hükmetme:
hâkim olma, emri al-
o
Tuzuncu
l
em
’
a
| 896 | Lem’aLar
tında bulundurma.
hükmüne:
yerine.
hüküm:
karar, emir.
icat:
vücuda getirme, yaratma.
imdat:
yardım.
ism-i Ferd:
Allah’ın tek ve
benzersiz olduğunu ifade
eden ismi.
işaret:
gösterme, bildirme, ni-
şan, alâmet.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kat’î:
kesin.
keyfiyet:
vaziyet, nitelik, iç
yüz, özellik.
kıyasen:
kıyas ederek.
küll:
bütün.
malik:
sahip.
mecmu:
bütün.
meselâ:
örneğin.
mesken:
oturulacak yer.
mevcudat:
var olan her şey,
mahlûklar.
nebatat:
bitkiler.
nevi:
çeşit, tür.
rububiyet:
rablık, ilâhlık.
sikke:
işaret, nişan, mühür.
suret:
biçim, tarz.
şahadet:
şahitlik.
taife:
güruh, familya.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup
güzel idare etme.
tecezzi:
parçalara ayrılma.
umum:
bütün.
unsur:
parça.
vahdet:
birlik, yalnızlık, teklik.
vahdet-i nev’iye:
tür birliği.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
kişi.
zat:
kişi, şahıs.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
maddenin en küçük
parçası.
zîhayat:
hayat sahibi.