geniş bir ubudiyetle mukabele edip, ber ve bahri cezbeye
getirecek, semavat ve arzı çınlatacak bir velvele-i teşhir
ve takdis ile o zîşuurların nazarını o sanatların sâniine çe-
virecek; ve kudsî dersler ve talimatla bütün ehl-i aklın ku-
laklarını kendine çevirecek bir kur’ân-ı Azîmüşşan’la, o
Sâni-i Hakem-i Hakîm
’in makasıd-ı İlâhiyesini en güzel
bir surette gösterecek; ve bütün hikmetlerinin tezahürü-
ne ve tezahürat-ı cemaliye ve celâliyesine karşı en ekmel
bir mukabele edecek bir zat, güneşin vücudu gibi bu kâ-
inata lâzımdır, zarurîdir. Ve öyle eden ve en ekmel bir
surette o vazifeleri yapan, bilmüşahede, resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmdır. öyle ise, güneş ziyayı, ziya
gündüzü istilzam ettiği derecede, kâinattaki hikmetler ri-
salet-i Ahmediyeyi istilzam eder.
evet, nasıl ki ism-i
Hakem ve Hakîm
’in cilve-i azamı
ile, azamî derecede risalet-i Ahmediyeyi iktiza ediyor; öy-
le de, esma-i Hüsnadan Allah,
Rahman, Rahîm, Vedûd,
Mün’im, Kerîm, Cemîl, Rab
gibi çok isimlerin her biri,
kâinatta görünen bir cilve-i azamla, azamî derecede ve
mertebe-i kat’iyette risalet-i Ahmediyeyi istilzam ederler.
Meselâ, ism-i
Rahman’
ın cilvesi olan rahmet-i vâsia, o
rahmeten lilâlemîn ile tezahür eder. Ve ism-i
Vedûd’
un
cilvesi olan tahabbüb-i İlâhî ve tearrüf-i rabbanî, o Ha-
bib-i rabbülâlemîn ile netice verir, mukabele görür. Ve
ism-i
Cemîl’
in bir cilvesi olan bütün cemaller, yani
cemal-i zat, cemal-i esma, cemal-i sanat, cemal-i masnu-
at o âyine-i Ahmediyede görülür, gösterilir. Ve haşmet-i
rububiyetin ve saltanat-ı ulûhiyetin cilveleri dahi, o
Lem’aLar | 891 |
o
Tuzuncu
l
em
’
a
hip olan anlamında Cenab-ı Hak-
kın bir ismi.
ism-i Hakem:
haklı ile haksızı ayı-
ran ve her işi hikmetle yapan Ce-
nab-ı Hakkın ismi.
ism-i Hakîm:
her şeyi belli bir
gaye ve faydaya göre yapan Al-
lah’ın ismi.
ism-i rahman:
her şeyin rızkını
ummadığı yerden veren Cenab-ı
Hakkın bir ismi.
ism-i Vedûd:
Cenab-ı Hakkın se-
ven sevilen manasındaki ismi.
istilzam:
gerektirme.
Kerîm:
ikram, ihsanı bol ve sonsuz
olan Allah.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
makasıd-ı İlâhîye:
Allah’ın mak-
satları.
mertebe-i kat’iyet:
kesinlik dere-
cesi.
mukabele:
karşılık verme.
mün’im:
nimet veren, nimetlen-
diren Allah.
nazar:
bakış, dikkat.
rab:
besleyen, büyüten, terbiye
eden ve her şeyin sahibi olan Al-
lah.
rahîm:
sonsuz merhamet sahibi
olan Allah.
rahman:
rahmeti bütün herkese
yayılan ve bütün yaratılmışların
rızıklarını ve geçim şekillerini içine
alan rahmetin sahibi Allah.
rahmeten Lilâlemîn:
âlemlere
rahmet olarak gönderilen Hz. Mu-
hammed.
rahmet-i vâsia:
bütün mahlûkatı
içine alan genişlikte ve bol rah-
met.
resul-i ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
risalet-i ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (asm) peygamberliği.
Sâni-i Hakem-i Hakîm:
her varlığa
hakkını veren, her şeyi hikmetle
ve sanatla yaratan Allah.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
suret:
biçim, tarz.
tahabbüb-i İlâhî:
Allah sevgisi.
talimat:
talimler, eğitimler.
tearrüf-i rabbanî:
her şeyi ter-
biye ve idare eden Cenab-ı Hakkın
kendini hünerleriyle tanıtması.
tezahür:
zuhur etme, görünme.
tezahürat-ı cemaliye ve celâli
ye:
Allah’ın büyüklük ve güzelliğinin
kâinattaki görüntüleri..
ubudiyet:
kulluk.
Vedûd:
çok şefkatli olan ve çok
sevgi beslenen, seven ve sevilen
Allah (c.c.).
velvele-i teşhir ve takdis:
kusur-
suzluğu ve noksansızlığı ilân eden
sesler, gürültüler.
zarurî:
mecburî, zorunlu.
zîşuur:
şuur sahibi.
arz:
yer, dünya.
âyine-i ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) hâl ve tavır-
larında görülen güzellik.
azamî:
nihayet derecede.
bahir:
deniz.
ber:
kara.
bilmüşahede:
görerek.
cemal:
güzellik.
cemal-i esma:
Cenab-ı Allah’ın
isimlerinin güzelliği ve güzelli-
ğinin parıltıları.
cemal-i masnuat:
Cenab-ı Al-
lah’ın mahlûkatındaki sanat-
kârâne, mükemmel, kusursuz
güzellik.
cemal-i sanat:
Cenab-ı Hakkın
mahlûkatında bulunan İlâhî
sanat güzelliği.
cemal-i zat:
zatın, kendisinin
güzelliği.
Cemîl:
güzellik sahibi olan Al-
lah.
cezp:
kendine doğru çekme.
cilve:
görünüm tecelli.
cilve-i azam:
en büyük tecelli,
görüntü.
ehl-i akıl:
akıl sahibi.
ekmel:
en mükemmel.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
Habib-i rabbülâlemîn:
Âlem-
lerin Rabbinin sevgilisi olan Hz.
Muhammed.
haşmet-i rububiyet:
rablığın,
idare ve terbiye ediciliğin haş-
meti.
hikmet:
fayda, gaye; her şeyin
belirli gayelere yönelik olarak,
manalı, faydalı ve tam yerli
yerinde yaratılması.
iktiza:
gerekme.
ism-i Cemîl:
bütün güzellik
mertebelerinin en yükseğine
ve mükemmel derecesine sa-