ki, israf, abesiyet, faydasızlık, fıtratta yoktur. İsraf ise,
ism-i Hakîm’in zıddı olduğu gibi, iktisat onun lâzımıdır ve
düstur-i esasıdır.
ey iktisatsız, israflı insan! Bütün kâinatın en esaslı düs-
turu olan iktisadı yapmadığından, ne kadar hilâf-ı hakikat
hareket ettiğini bil;
(1)
Gƒo
ap
ôr
°ùo
J n
’n
h Gƒo
Hn
ôr
°Tn
h Gƒo
?o
c
ayeti ne ka-
dar esaslı, geniş bir düsturu ders verdiğini anla.
İkinci Mesele:
İsm-i Hakem ve Hakîm, bedahet dere-
cesinde, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın risaleti-
ne delâlet ve istilzam ediyor denilebilir.
evet, madem gayet manidar bir kitap, onu ders vere-
cek bir muallim ister. Ve gayet güzel bir cemal, kendini
görecek ve gösterecek bir âyine iktiza eder. Ve gayet ke-
malde bir sanat, teşhirci bir dellâl ister. elbette, her bir
harfinde yüzer manalar, hikmetler bulunan bu kitab-ı ke-
bir-i kâinatın muhatabı olan nev-i insan içinde, elbette bir
rehber-i ekmel, bir muallim-i ekber bulunacak. tâ ki, o ki-
tapta bulunan kudsî ve hakikî hikmetleri ders verecek; bel-
ki kâinattaki hikmetlerin vücudunu bildirecek; belki kâina-
tın hilkatindeki makasıd-ı rabbaniyenin zuhuruna, belki
husulüne vesile olacak; ve umum kâinatta Hâlık tara-
fından gayet ehemmiyetle izharını irade ettiği kemal-i
sanatını, cemal-i esmasını bildirecek, âyinedarlık edecek.
Ve o Hâlık, bütün mevcudatla kendini sevdirmek ve zî-
şuur mahlûklarından mukabele istediğinden, o zîşuurların
namına birisi o geniş tezahürat-ı rububiyete karşı
abesiyet:
faydasız ve boş olma.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
âyinedar:
ayna tutan.
bedahet:
açıklık.
cemal:
güzellik.
cemal-i esma:
Cenab-ı Allah’ın
isimlerinin güzelliği ve güzelliğinin
parıltıları.
delâlet:
delil olma, gösterme.
dellâl:
ilân edici.
düstur:
kanun, kaide, kural.
düstur-ı esas:
esas kanun.
ehemmiyet:
önem.
esas:
asıl, temel.
fıtrat:
yaratılış, tabiat.
gayet:
son derece, oldukça, çok.
hakikî:
gerçek.
hâlık:
her şeyi yoktan var eden,
Allah.
hikmet:
fayda, gaye; her şeyin be-
lirli gayelere yönelik olarak, ma-
nalı, faydalı ve tam yerli yerinde
yaratılması.
hilâf-ı hakikat:
gerçeğe zıt.
hilkat:
yaratılış.
husul:
hâsıl olma, meydana
gelme.
iktisat:
tutum, tasarruf.
iktiza:
gerekme.
irade:
dileme, isteme.
ism-i Hakem:
haklı ile haksızı ayı-
ran ve her işi bir hikmete göre
olan anlamında Cenab-ı Hakkın bir
ismi.
ism-i Hakîm:
her şeyi belli bir
gaye ve faydaya göre yapan Al-
lah’ın bir ismi.
israf:
savurganlık.
istilzam:
gerektirme.
izhar:
meydana çıkarma, gös-
terme.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kemal:
olgunluk, yetkinlik, mü-
kemmellik.
kemal-i sanat:
sanattaki mükem-
mellik.
kitab-ı kebir-i kâinat:
büyük bir
kitap gibi manalar ve hikmetler
ifade eden kâinat.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lâzım:
gerekli.
mahlûk:
Allah tarafından ya-
ratılmış.
makasıd-ı rabbaniye:
terbiye
edici olan Cenab-ı Hakkın
maksatları.
mana:
anlam.
manidar:
ince manalı.
mesele:
önemli konu.
mevcudat:
var olan her şey,
mahlûklar.
muallim:
hoca, öğretmen.
muallim-i ekber:
en büyük
muallim.
muhatap:
kendisine söz söy-
lenilen.
mukabele:
karşılık verme.
namına:
adına.
nev-i insan:
insan türü.
rehber-i ekmel:
en mükem-
mel rehber.
resul-i ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed (asm).
risalet:
nebîlik, peygamberlik.
teşhirci:
sergileyici.
tezahürat-ı rububiyet:
Ce-
nab-ı Hakkın terbiye ve idare-
sinin kâinattaki görüntüleri.
umum:
bütün.
vesile:
vasıta.
zîşuur:
şuur sahibi, bilinç, an-
layış sahibi.
zuhur:
görünme, meydana
çıkma.
1.
Yiyin, için, fakat israf etmeyin. (A’raf Suresi: 31.)
o
Tuzuncu
l
em
’
a
| 890 | Lem’aLar