Fenn-i askeriye diyecek ki: “Arz bir ordugâhtır. Her ba-
har mevsiminde yeni taht-ı silâha alınmış ve zemin yü-
zünde çadırları kurulmuş dört yüz bin muhtelif milletler o
orduda bulunduğu hâlde, ayrı ayrı erzakları, ayrı ayrı libas-
ları, silâhları, ayrı ayrı talimatları, terhisatları, kemal-i inti-
zamla, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, bir tek ku-
mandan-ı Azam’ın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle, ha-
zinesiyle, gayet muntazam yapılıp idare ediliyor.”
Ve fenn-i elektrikten sorulsa, “Bu âlem nedir?” elbet-
te diyecek:
Bu muhteşem saray-ı kâinatın damı, gayet intizamlı,
mizanlı, hadsiz elektrik lâmbalarıyla tezyin edilmiştir. Fa-
kat o kadar harika bir intizam ve mizan iledir ki, başta gü-
neş olarak, küre-i arzdan bin defa büyük o semavî lâm-
balar, mütemadiyen yandıkları hâlde muvazenelerini boz-
muyorlar, patlak vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar. sar-
fiyatları hadsiz olduğu hâlde, varidatları ve gaz yağları ve
madde-i iştialleri nereden geliyor? neden tükenmiyor?
neden yanmak muvazenesi bozulmuyor? küçük bir lâm-
ba dahi muntazam bakılmazsa söner. kozmoğrafyaca, kü-
re-i arzdan bir milyondan ziyade büyük ve bir milyon se-
neden ziyade yaşayan güneşi
(HaşİYe)
kömürsüz, yağsız
HaşİYe:
Acaba dünya sarayını ısındıran güneş sobasına veyahut lâmba-
sına ne kadar odun ve kömür ve gaz yağı lâzım olduğu hesap edilsin.
Her gün yanması için —kozmoğrafyanın sözüne bakılsa— bir milyon
küre-i arz kadar odun yığınları ve binler denizler kadar gaz yağı gerektir.
şimdi düşün, onu odunsuz, gazsız, daimî ışıklandıran kadîr-i zülcelâl’in
haşmetine, hikmetine, kudretine, güneşin zerreleri adedince “sübha-
nallah, maşaallah, bârekâllah” de.
âlem:
dünya, cihan.
arz:
yer, dünya.
bârekâllah:
Allah hayırlı ve bere-
ketli kılmış.
daimî:
sürekli.
erzak:
yenilecek, içilecek şeyler.
fenn-i askeriye:
Askeriye ilmi.
fenn-i elektrik:
elektrik ilmi.
gayet:
son derece, çok, oldukça.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
haşiye:
dipnot.
haşmet:
görkem, büyüklük, gös-
terişlilik.
hikmet:
fayda, gaye; her şeyin be-
lirli gayelere yönelik olarak, ma-
nalı, faydalı ve tam yerli yerinde
yaratılması.
intizam:
düzgünlük, nizam.
Kadir-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet ve kudret sahibi olan Al-
lah.
o
Tuzuncu
l
em
’
a
| 886 | Lem’aLar
kemal-i intizam:
tam ve ek-
siksiz düzen.
kozmoğrafya:
yıldızların yer-
lerinden ve hareketlerinden
bahseden ilim, astronomi.
kudret:
güç, iktidar.
Kumandan-ı azam:
yere ve
her şeye hükmeden en büyük
kumandan, Allah.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
libas:
elbise.
madde-i iştial:
ışık veren, par-
latan.
maşaallah:
“Allah’ın dilediği
olur” anlamında hayret ve
memnunluk ifade etmek için
kullanılır.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, esirgemek.
mizan:
ölçü.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
muvazene:
denge.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
ordugâh:
ordunun konakladığı
yer.
saray-ı kâinat:
kâinat sarayı.
sarfiyat:
sarflar, giderler, har-
camalar.
semavî:
semaya ait.
Sübhanallah:
“Allah her türlü
eksiklikten sonsuz derece yü-
cedir”.
taht-ı silâh:
silâh altı.
talimat:
talimler, eğitimler.
terhisat:
terhisler, izin verme-
ler.
tezyin:
süsleme, ziynetlen-
dirme.
varidat:
gelirler.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
maddenin en küçük
parcası, atom.
ziyade:
fazla.