Lem'alar - page 877

belki bir saniye muvazenesini bozsa, dünyamızı bozacak,
belki başkasıyla çarpışacak, bir kıyameti koparacak.
Ve bilhassa zeminin yüzünde, nebatî ve hayvanî dört
yüz bin taifenin tevellüdat ve vefiyatça ve iaşe ve yaşayış-
ça rahîmâne muvazeneleri, ziya güneşi gösterdiği gibi, bir
tek
Zat-ı Adl ve Rahîm
’i gösteriyor.
Ve bilhassa o hadsiz milletlerin hadsiz efradından bir
tek ferdin azası, cihazatı, duyguları o derece hassas bir
mizanla birbiriyle münasebettar ve muvazenettedir ki, o
tenasüp, o muvazene, bedahet derecesinde bir
Sâni-i Adl
ve Hakîm
’i gösteriyor.
Ve bilhassa her ferd-i hayvanînin bedenindeki hücey-
ratın ve kan mecralarının ve kandaki küreyvatın ve o kü-
reyvattaki zerrelerin o derece ince ve hassas ve harika
muvazeneleri var; bilbedahe ispat eder ki, her şeyin diz-
gini elinde ve her şeyin anahtarı yanında ve bir şey bir
şeye mâni olmuyor, umum eşyayı bir tek şey gibi kolay-
ca idare eden bir tek
Hâlık-ı Adl ve Hakîm
’in mizanıyla,
kanunuyla, nizamıyla terbiye ve idare oluyor.
Haşrin mahkeme-i kübrasında, mizan-ı azam-ı adale-
tinde cin ve insin muvazene-i a’mallerini istib’at edip inan-
mayan, bu dünyada gözüyle gördüğü bu muvazene-i ek-
bere dikkat etse, elbette istib’adı kalmaz.
ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, ne-
zafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcu-
datın düstur-i hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti
Lem’aLar | 877 |
o
Tuzuncu
l
em
a
tün ölülerin dirilerek mahşerde
toplanması.
küreyvat:
yuvarlar.
mahkeme-i kübra:
öldükten
sonra bütün insanların diriltilerek
Allah huzurunda hesaba çekileceği
mahkeme.
mâni:
engel olan.
mecra:
akma yeri, kanal.
mevcudat:
mahlûklar, yaratılmış
şeylerin tamamı.
mizan:
terazi, ölçü.
mizan-ı azam-ı adalet:
adaletin
en büyük terazisi.
muvazene:
denklik, denge.
muvazene-i a’mal:
amellerin tar-
tılıp hesaplanması, ölçümü.
muvazene-i ekber:
en büyük öl-
çüm, tartı; ahiret.
muvazenet:
denk gelme.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nebatî:
bitkisel.
nezafet:
temizlik, paklık.
nizam:
düzen, kanun.
rahîmâne:
şefkat ve merhametli
bir şekilde.
Sâni-i adl ve Hakîm:
her şeyi sa-
nat ve hikmetle yaratan adalet sa-
hibi Allah.
taife:
güruh, familya.
tenasüp:
uygunluk.
terbiye:
büyütme, besleyip bü-
yütme, eğitme.
tevellüdat:
tevellütler, doğumlar.
umum:
bütün, genel.
vefiyat:
ölümler, vefatlar.
Zat-ı adl ve rahîm:
adalet ve rah-
metle hükmeden Allah.
zemin:
yeryüzü.
ziya:
ışık.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
adalet:
hakkaniyet, âdillik.
aza:
uzuvlar, parçalar.
bedahet:
açıklık.
bedbaht:
bahtsız, zavallı.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr ola-
rak.
bilhassa:
özellikle.
cihazat:
cihazlar, organlar.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
dizgin:
yönetim, idare, çekip
çevirme.
düstur-i hareket:
hareket
prensibi.
efrat:
fertler, bireyler.
ferd-i hayvanî:
her bir hay-
van
fert:
birey, kişi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı adl ve Hakîm:
her şeyi
hikmet ve adaletle yaratan Al-
lah.
hassas:
incelikli, en ufak ölçü-
leri sağlıklı ve kesin olarak ve-
ren.
haşir:
kıyametten sonra bütün
insanların bir yere toplanma-
ları, Allah’ın, ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hayvanî:
hayvana ait.
hüceyrat:
hücreler.
iaşe:
yaşatma, besleme.
idare:
döndürme, çekip çe-
virme.
iktisat:
tutum, tasarruf.
ins:
insan.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
israf:
savurganlık.
istib’at:
uzak görme, olmaya-
cak sanma, akıldan uzak
görme.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kıyamet:
dünyanın sonu, bü-
1...,867,868,869,870,871,872,873,874,875,876 878,879,880,881,882,883,884,885,886,887,...1406
Powered by FlippingBook