kuvvet ancak senin kuvvetindir, ey asırların ve zamanla-
rın rabbi!
İlâhî! Benim fıtratımda ve her bir ferdin fıtratında, ebe-
dülâbâda uzanan ebedî emeller ve sermedî matlâplar var.
Çünkü fıtratımıza acip ve cami bir istidat tevdi olunmuş;
ve öyle bir ihtiyaç ve muhabbet verilmiş ki, dünya ve için-
dekiler onu doyurmaz; o ihtiyaç ve o muhabbet, bâkî
cennetten başka hiçbir şeye razı olmaz ve o istidat saa-
det-i ebediyeden başka hiçbir şeyle tatmin olmaz, ey dün-
ya ve ahiretin rabbi ve ey cennetin ve dâr-ı kararın rab-
bi!
(HaşİYe)
®
Lem’aLar | 867 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
tiren, terbiye eden Allah.
saadet-i ebedîye:
sonu olmayan
mutluluk.
sermedî:
sürekli, daimî, ölümsüz.
talik etme:
belli bir zamana bı-
rakma, askıya alma.
tatmin:
doyma, doygunluk.
teahhur etme:
geriye kalma, ge-
cikme.
tevdi etme:
emanet etme.
tehir etme:
erteleme, geciktirme.
HaşİYe:
Lâ havle ve lâ kuvvete’
nin meratibindeki yirmi mertebe başta
yazılacaktı. Ahirde yazacağım diye tehir ettim. Ahire geldiğimiz vakit,
şimdilik teahhur etti. Çünkü izah edilse çok uzun olurdu. kendime
mahsus, yalnız işaretlerle yazılsaydı, az istifade edilirdi. Başka vakte ta-
lik etti.
acip:
hayrette bırakan, şaşıla-
cak şey.
ahir:
son, sonuç.
ahiret:
öbür dünya, öteki
dünya.
asır:
yüzyıl.
bâkî:
sürekli ve kalıcı olan,
ölümsüz.
cami:
cem eden, toplayan,
içine alan.
dâr-ı karar:
karar kılınacak,
durulacak yer; cennet.
ebedî:
sonsuz, sürekli.
ebedülâbâd:
sonsuzlar son-
suzu, ahiret.
emel:
ümit, arzu.
fert:
şahıs, kişi.
fıtrat:
yaratılış, tabiat.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı not.
İlâhî:
ey Allah’ım!
istidat:
yaratılıştan olan ve za-
manla geliştirilen yetenek, ka-
biliyet.
istidat:
ünsiyet etme, yete-
nek, kabiliyet.
lâ havle velâ kuvvete illâ bil-
l
âhi’l-aliyyi’l-azîm: kuvvet ve
kudret, ancak büyük ve yüce
olan Allah’a mahsustur.
mahsus:
özel; has kılınmış.
matlap:
istenilen şey, istek.
meratip:
mertebeler, basa-
maklar, dereceler.
muhabbet:
sevgi, sevme,
dostluk.
rab:
yaratan, besleyen, yetiş-
