Lem'alar - page 865

hücum eden mevtin sür’ati, ne bende, ne de bir baş-
kasında dünyevî emellerden hiçbir emel bırakmaksızın
hepsini kesip atıyor ve hiçbir lezzet bırakmaksızın hepsi-
ni tahrip ediyor. Bu feci belâya karşı nokta-i istinat an-
cak senin havlin ve buna karşı bizi teselli edecek ancak
senin kuvvetindir, ey Hâlık-ı Mevt ve Hayat! ey hayat-ı
sermediye sahibi olan zat! ey kendisine temessük ve te-
veccüh edenlerin ve kendisini tanıyan ve sevenlerin ha-
yatını idame eden ve ölümü onlar için teceddüd-i hayat
ve tebdil-i mekân hükmüne getiren zat! İşte o zaman
(1)
n
¿ƒo
fn
õr
ën
j r
ºo
g n
’n
h r
ºp
¡r
«n
?n
Y l
±r
ƒn
N n
’$G n
ABÉ n
«p
dr
hn
G s
¿p
G n
B ’n
G
sırrıyla, ölüm
ne bir hüzün, ne de elem sebebi olur.
İlâhî! nev’im ve cinsim itibarıyla alâkalarım ve gökleri
ve yeri kuşatan teellümat ve temenniyatım var. Fakat hiç-
bir surette emrimi ne göklere, ne de yere dinletecek ve
emellerimi o cirimlere bildirecek bir kuvvetim olmadığı gi-
bi, bu iptilâ ve alâkaya karşı bir nokta-i istinadım da yok.
Bütün bunlara yetecek ancak senin havl ve kuvvetin var,
ey göklerin ve Yerin rabbi, ve ey gökleri ve yeri salih
kullarına teshir eden zat-ı zülcelâl!
İlâhî! Benim ve bütün akıl sahiplerinin, geçmiş ve ge-
lecek zamanlarla alâkalarımız var. Hâlbuki biz daracık bir
zaman-ı hazırda mahpusuz; mazi ve müstakbelden en
yakınına bile elimiz yetişmez ki bizi sevindirecek bir şeyi
celp edelim yahut bizi üzen bir şeyi kendimizden uzak-
laştıralım. Bu hâl karşısında nokta-i istinat ancak senin
havlin ve bu hâlin en güzel bir hale tahviline yetecek
Lem’aLar | 865 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
nokta-i istinat:
dayanak noktası.
rab:
yaratan, besleyen, yetiştiren,
terbiye eden Allah.
salih kul:
hayırlı, faydalı iş yapan,
dini emirlere uyan insan.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en ince en zor
yanı.
suret:
biçim, şekil.
sür’at:
çabukluk.
tahrip:
yıkma, kırıp dökme,
bozma.
tahvil:
değiştirme, döndürme, çe-
virme.
tebdil-i mekân:
yer değişikliği.
teceddüd-i hayat:
hayatın yeni-
lenmesi.
teellümat:
acılar, elem, keder, acı
duymalar.
temenniyat:
temenniler, dilekler,
istekler.
temessük:
yapışma, sarılma, sı-
kıca tutunma.
teselli:
avutma, avunma, acısını
dindirme.
teshir etme:
emrine itaat ettirme,
boyun eğdirme.
teveccüh:
yönelme, yöneliş.
zaman-ı hazır:
şimdiki zaman.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi Al-
lah.
Zat-ı Zülcelâl:
celâl ve büyüklük
sahibi zat, Allah.
alâka:
ilgi, ilişki.
belâ:
musibet, gam, keder,
afet, sıkıntı.
celp etme:
çekme, çekiş, ken-
dine çekmek.
cins:
nevi, boy, soy, kavim, ka-
bile.
cirim:
vücut, kütle.
dünyevî:
dünya ile ilgili.
elem:
dert, üzüntü, acı.
emel:
ümit, arzu.
emr (emir):
buyruk.
hâl:
durum, vaziyet
Hâlık-ı mevt:
ölümün yaratı-
cısı, Allah.
havl:
güç, kuvvet.
hayat-ı sermediye:
sonsuz tü-
kenmeyen hayat.
hükmüne getirmek:
yerine
getirmek.
hüzün:
keder, tasa, gam, hü-
zün.
idame etme:
devam ettirme,
sürdürme.
İlâhî:
ey Allah’ım!
iptilâ:
bağlılık, bırakmayacak
derecede bağlanmak.
mahpus:
hapsedilmiş.
mazi:
geçmiş zaman.
mevt:
ölüm, vefat.
müstakbel:
gelecek zaman,
istikbal.
nev:
tür, çeşit.
1.
Bilin ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. (Yunus Suresi:
62.)
1...,855,856,857,858,859,860,861,862,863,864 866,867,868,869,870,871,872,873,874,875,...1406
Powered by FlippingBook