Lem'alar - page 869

nuru olan
KUDDÜS
isminin bir cilvesi, şaban-ı şerif’in
ahirinde, eskişehir Hapishanesinde bana göründü. Hem
mevcudiyet-i İlâhiyeyi kemal-i zuhurla, hem vahdet-i rab-
baniyeyi kemal-i vuzuhla gösterdi. şöyle ki, gördüm:
Bu kâinat ve bu küre-i arz, daim işler bir büyük fabrika
ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Hâl-
buki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler mü-
zahrefatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bu-
laşık oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafında teraküm
ediyorlar. eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edil-
mezse ve süpürülüp temizlenmezse, içinde durulmaz; in-
san onda boğulur.
Hâlbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i arz o de-
rece pak, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksız-
dır ve ufunetsizdir ki, bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz
madde ve tesadüfî bir kir bulunmaz. zahirî bulunsa da,
çabuk bir istihale makinesine atılır, temizlenir.
demek bu fabrikaya bakan zat, çok iyi bakıyor. Ve bu
fabrikanın öyle tanzifçi bir sahibi var ki, o koca fabrikayı
ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler,
tanzim ve tanzif eder. Ve o pek büyük fabrikanın büyük-
lüğü nispetinde müzahrefatı ve enkazından kalma kirli
maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nis-
petinde temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor.
Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpür-
mezse çok kirlenir, pislenir. demek bu saray-ı âlemdeki
paklık, safîlik, nuranîlik, temizlik, mütemadiyen hikmetli
bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor.
Lem’aLar | 869 |
o
Tuzuncu
l
em
a
tanzif:
temizleme.
tanzim:
düzenleme, iyileştirme.
tathir:
temizlenme, paklama.
teraküm:
birikme, yığılma.
tesadüfî:
rastgele, tesadüf olarak.
ufunet:
kötü ve pis koku.
vahdet-i rabbaniye:
terbiye ve
idare edici Allah’ın mutlak birliği.
zahirî:
görünürde, doş görünüşle
ilgili.
zat:
kişi, şahıs.
ahir:
son.
cilve:
görünme, tecelli.
enkaz:
yıkıntı, moloz, çöküntü.
fabrika-i kâinat:
kâinat fabri-
kası.
hâlbuki:
oysa ki.
han:
yolcuların misafir olduğu
yer.
hikmet:
İlâhî gaye, fayda, yük-
sek bilgi, ilim.
istihale:
başkalaşım, dönü-
şüm.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kemal-i vuzuh:
tam bir açık-
lık.
kemal-i zuhur:
mükemmel ve
berrak görünüm.
Kuddüs:
kâinattaki her şeyi
temiz olmasını sağlayan, ku-
sur ve noksanlıklardan uzak
olan Cenab-ı Hak.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lüzumsuz:
gereksiz.
menfaat:
fayda.
mevcudiyet-i İlâhîye:
Cenab-
ı Hakkın mutlak varlığının bi-
linmesi.
misafirhane:
geçici bekleme
yeri.
misafirhane-i arz:
yeryüzü,
dünya misafirhanesi.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
müzahrefat:
süprüntüler, pis-
likler, sahte şeyler.
nazif:
temiz.
nezafet:
temizlik.
nispet:
ölçü, oran; ilgi, bağ.
nuranî:
nurlu, parlak.
paklık:
temizlik, saflık.
safîlik:
saf oluş, temizlik.
saray-ı âlem:
kâinat sarayı.
süprüntü:
pislik, artıklar.
şaban-ı şerif:
şerefli şaban ayı.
1...,859,860,861,862,863,864,865,866,867,868 870,871,872,873,874,875,876,877,878,879,...1406
Powered by FlippingBook