Lem'alar - page 884

Madem hâkimiyetin bir muvakkat gölgesi, muavenete
muhtaç ve âciz insanlarda böyle müdahaleyi reddederse,
elbette, derece-i rububiyette hakikî bir hâkimiyet-i mutla-
ka, bir
Kadîr-i Mutlak’
ta, bütün şiddetiyle müdahaleyi red-
detmek gerektir. eğer zerre kadar müdahale olsaydı, in-
tizam bozulacaktı.
Hâlbuki bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmış ki, bir çe-
kirdeği halk etmek için, bir ağacı halk edebilir bir kudret
lâzımdır. Ve bir ağacı halk etmek için de, kâinatı halk
edebilir bir kudret gerektir. Ve kâinat içinde parmak ka-
rıştıran bir şerik bulunsa, en küçük bir çekirdekte de his-
sedar olmak lâzım gelir. Çünkü o, onun numunesidir. o
hâlde, koca kâinatta yerleşmeyen iki rububiyet bir çekir-
dekte, belki bir zerrede yerleşmek lâzım gelir. Bu ise,
muhalâtın ve batıl hayalâtın en manasız ve en uzak bir
muhalidir. koca kâinatın umum ahval ve keyfiyatını mi-
zan-ı adlinde ve nizam-ı hikmetinde tutan bir
Kadîr-i
Mutlak’
ın aczini –hatta bir çekirdekte dahi– iktiza eden
şirk ve küfür, ne kadar hadsiz derecede muzaaf bir hilâf,
bir hata, bir yalan olduğunu; ve tevhid ne derece hadsiz
muzaaf bir derecede hak ve hakikat ve doğru olduğunu
bil,
(1)
p
¿Én
Á/
’r
G n
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
de.
üÇüNCü NOKta
sâni-i kadîr, ism-i Hakem ve Hakîm’i ile, bu âlem için-
de binler muntazam âlemleri derç etmiştir. o âlemler için-
de en ziyade kâinattaki hikmetlere medar ve mazhar olan
insanı bir merkez, bir medar hükmünde yaratmış.
âciz:
güçsüz, zavallı.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahval:
hâller, durumlar.
âlem:
dünya, cihan.
batıl:
boş ve manasız olan.
derç etmek:
sokma, almak, top-
lamak, kaydetmek.
derece-i rububiyet:
Cenab-ı Hak-
kın her zaman, her yerde mahlû-
katın muhtaç olduğu her şeyi ver-
mesi, onları eğitmesi ve evirip
çevirmesinin derecesi, düzeyi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hâkimiyet:
hâkim olma hâli, hük-
metme.
hâkimiyet-i mutlaka:
mutlak, ke-
sin hâkimiyet.
hâlbuki:
oysa ki.
halk:
yaratma.
hayalât:
hayaller.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi.
hilâf:
zıt, ters, karşıt, aykırı.
hissedar:
hisse sahibi.
hükmünde:
değerinde.
iktiza:
gerekme.
intizam:
düzgünlük, nizam.
ism-i Hakem:
Cenab-ı Hakkın
haklı ile haksızı ayıran ve her işi
bir hikmete göre yapan anlamında
Hakem ismi.
ism-i Hakîm:
her şeyi belli bir
gaye ve faydaya göre yapan Al-
lah’ın bir ismi.
Kadîr-i mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
keyfiyat:
nitelikler.
kudret:
kuvvet, iktidar.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik.
lâzım:
gerekli.
mana:
anlam.
mazhar:
göründüğü yer.
medar:
sebep, vesile.
mizan-ı adl:
adalet terazisi.
muavenet:
yardım.
muhal:
imkânsız.
muhalât:
muhaller, imkânsız-
lar.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
muvakkat:
geçici.
muzaaf:
kat kat.
müdahale:
karışma.
nizam-ı hikmet:
Cenab-ı Hak-
kın koyduğu, tanzim ettiği, her
şeyin bir sebebe dayandığı
hikmetli düzen.
numune:
örnek.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her
zaman, her yerde mahlûkatın
muhtaç olduğu her şeyi ver-
mesi, onları eğitmesi ve evirip
çevirmesi.
Sâni-i Kadîr:
her şeye gücü
yeten ve her şeyi sanatlı ya-
ratan Allah.
şerik:
ortak.
şirk:
Allah’a ortak koşma.
tarz:
biçim, şekil.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma.
umum:
bütün.
zerre:
en küçük parça.
ziyade:
fazla.
1.
İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.
o
Tuzuncu
l
em
a
| 884 | Lem’aLar
1...,874,875,876,877,878,879,880,881,882,883 885,886,887,888,889,890,891,892,893,894,...1406
Powered by FlippingBook