evet, hitabat-ı kur’âniyenin vüs’ati ve maani ve işara-
tındaki genişliği ve en âmî bir avamdan en has bir havas-
sa kadar derecat-ı fehimlerini müraat ve mümâşat etme-
si gösterir ki, her bir ayetin her bir tabakaya bir vechi var,
bakıyor. İşte bu sırra binaen, “yedi semavat” mana-i kül-
lîsinde yedi tabaka-i beşeriye, muhtelif yedi kat manayı
fehmetmişler. Şöyle ki:
(1)
m
äGn
ƒ '
ª°n
S n
™r
Ñ°n
S s
ø o
¡j
s
ƒ°n
ùn
a
ayetinde, kısa nazarlı ve dar fi-
kirli bir tabaka-i insaniye, hava-i nesiminin tabakatını feh-
meder.
Ve kozmoğrafya ile sersemleşmiş diğer bir tabaka-i in-
saniye dahi, elsine-i enâmda “seb’a-i seyyare” ile meşhur
yıldızları ve medarlarını fehmeder.
daha bir kısım insanlar, küremize benzer zevi’l-haya-
tın makarrı olmuş semavî yedi küre-i âharı fehmeder.
diğer bir taife-i beşeriye, manzume-i şemsiyenin yedi
tabakaya ayrılmasını, hem manzume-i şemsiyemizle be-
raber yedi manzumat-ı şümusiyeyi fehmeder.
daha diğer bir taife-i beşeriye, madde-i esîriyenin te-
şekkülâtı yedi tabakaya ayrılmasını fehmeder.
daha geniş fikirli bir tabaka-i beşeriye, yıldızlarla yal-
dızlanıp bütün görünen gökleri bir sema sayıp, onu bu
dünyanın semasıdır diyerek, bundan başka altı tabaka-i
semavat var olduğunu fehmeder.
Lem’aLar | 205 |
o
n
i
kinci
l
em
’
a
manzumat-ı şumusiye:
yıldızla-
rın sistemleri, galaksiler.
manzume-i şemsiye:
güneş sis-
temi.
medar:
yörünge.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
mümaşat:
uygun hareket etmek.
müraat:
uymak, tatbik etmek.
nazar:
bakış, düşünce.
seb’a-i seyyare:
yedi gezegen.
sema:
gökyüzü.
semavat:
semalar, gökler.
semavî:
gökyüzünde bulunan.
sersem:
budala.
sır:
gizli hakikat.
tabaka:
kat, katman.
tabaka-i beşeriye:
insan sınıfları.
tabaka-i insaniye:
insan topluluk-
ları, insana ait sınıflar.
tabaka-i semavat:
gökteki taba-
kalar.
tabakat:
tabakalar.
taife-i beşeriye:
insan taifesi.
teşekkülât:
teşekküller, oluşum-
lar.
vecih:
yön.
vüs’at:
genişlik, bolluk.
yaldız:
süsleme.
zevilhayat:
hayat sahipleri.
âmî:
bilgisiz, cahil.
avam:
cahil halk tabakası, hal-
kın büyük kısmı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
binaen:
-den dolayı.
dahi:
son derece zeki.
derecat-ı fehim:
anlayış de-
receleri.
elsine-i en’am:
canlı varlıkla-
rın dilleri.
fehmetme:
anlama, kavrayış.
fikir:
düşünce.
has:
seçkin.
hava-i nesimi:
temiz hava.
havas:
marifet ve yaşayışça
üstün olan, üst tabaka.
hitabat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
hitapları.
işarat:
işaretler.
kat:
tabaka.
kısım:
takım.
kozmoğrafya:
yıldızların yer-
lerinden ve hareketlerinden
bahseden ilim, astronomi.
küre:
Dünya, yeryüzü.
küre-i ahar:
başka, diğer kü-
re.
maani:
manalar, anlamlar.
madde-i esîriye:
esir madde-
si.
makar:
oturulacak yer, mes-
ken.
mana:
anlam.
mana-i küllî:
geniş ve etraflı
manasıyla.
1.
Gökleri yedi kat olarak tanzim etti. (Bakara Suresi: 29.)