Emirdağ Lâhikası - page 579

cesurlarda daha ziyade kahramanlık damarını tahrik etti-
ği gibi, nur fedakârları, vehhamların çekilmesiyle daha
ziyade gayret ve sebata, belki şevkle daha ziyade çalışma-
ya sebep olmak gerektir.
evet, risale-i nur’un mühim bir hakikatinden siz fıtra-
ten bir ders aldınız. Yine o hakikatı nazar-ı dikkate alınız.
o da şudur:
Vazifemiz ihlâs ile iman ve kur’ân’a hizmet etmektir.
Amma bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek ve
muarızları kaçırmak ise, o vazife-i İlâhiyedir. Biz buna ka-
rışmayacağız. Mağlûp da olsak, kuvve-i maneviyeye ve
hizmetimize noksanlık vermeyecek. o noktada kanaat et-
mek lâzımdır.
Meselâ, bir zaman İslâm’ın büyük bir kahramanı Celâ-
leddin Harzemşah’a demişler: “Cengiz’e karşı muzaffer
olacaksın.”
o demiş: “Vazifemiz cihad etmektir. Bizi galip etmek
vazife-i İlâhiyedir. ona karışmam.”
sizin şimdiye kadar sarsılmadan halis hizmetinizin de-
lâletiyle, siz de bu kahramana iktidâ etmişsiniz. Binden
bir iki adam sizden kabul etse, yine sarsılmamak gerek-
tir. Bâzan bir iki adam, bine mukabil geliyor.
Sani yen:
Ankara’da bu sırada nazarlar dünyaya ziya-
de çevrilmiş. Ve iktidar kısmı daha tam prensibini kabul
etmeye vakit bulamamış. Müteaddit partiler kendine ta-
raftar bulmak için veya kabahatlerini seddetmek için
Emirdağ Lâhikası – ıı | 579 |
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
tahrik:
hareket ettirme, harekete
geçirme.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destek-
leyen.
vazife:
görev.
vazife-i ilahiye:
doğrudan doğ-
ruya Allah’a ait olan iş ve vazife.
vehham:
çok şüphe ve vesvese
eden, çok kuruntulu; vehimli, ku-
runtulu.
ziyade:
çok, fazla.
amma:
ama, lakin, ancak.
cihad:
düşmanla savaşma.
delâlet:
delil olma, gösterme.
fedakâr:
kendini veya şahsî
menfaatlerini hiçe sayan, feda
eden.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan, yaratılış itibariyle.
hakikat:
gerçek, doğru.
halis:
katışıksız, saf, duru.
hizmet:
görev, vazife.
hizmet:
uğraşma, çalışma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
iktida:
tabi olma, uyma.
iktidar:
hükümet idaresini
elde bulundurma.
iman:
inanç, itikat.
kanaat:
inanma.
kuvve-i manevîye:
manevî
güç, moral.
meselâ:
örneğin.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
mukabil:
karşılık.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
muzaffer:
üstün gelmiş, üs-
tünlük elde etmiş, zafer ka-
zanmış, yenmiş, galip gelmiş.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nazar:
bakış, dikkat.
nazar-ı dikkat:
dikkatli
bakma, dikkatli bakış.
Nur:
Risale-i Nur.
prensip:
temel fikir, temel
bilgi, esas, ilke.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
saniyen:
ikinci olarak.
sebat:
sabit durma, kararlılık.
set:
kapama, tıkama, engel
olma.
1...,569,570,571,572,573,574,575,576,577,578 580,581,582,583,584,585,586,587,588,589,...1032
Powered by FlippingBook