çalışacaklarını söylüyorlar. Isparta Mebusu senirkentli
tahsin tola, ziyade alâkadar oluyor ve diyor ki: “Hükû-
met şimdi komünistlikle mücadeleye başladı. Bu mücade-
le yalnız zabıta ile olamaz. nurcular yirmi seneden beri
mücadele ediyorlar. Ve hükûmete büyük yardımda bulu-
nuyorlar. Ve bugün memleketteki muhtelif cereyanların
en hayırlısı ve en tesirlisi nurculardır diyorlar.”
Vaiz ve mebus ömer Bilen, diğer mebus Hasan Feh-
mi Ustaoğlu ve Fehmi Çobanoğlu isimli ihtiyar zatlar, si-
ze pekçok hürmet ve selâm ediyorlar. Her ikisi dahi ri-
sale-i nur’un şahs-ı manevîsi namına sevgili üstadımızı
bu asrın bir mürşid-i hakikîsi söyleyerek, “onların him-
metidir ki, bu umulmadık zafer kazanıldı” diyorlar. siz
sevgili üstadımızdan çok cihetle yardım gördüğünü söy-
leyen bu muhterem milletvekilleri, sizin dua ve risale-i
nur’un hizmetine güvenerek ileriye pek büyük ümitle bak-
tıklarını ve “İslâmiyetin bütün şaşaasıyla âlem-i insaniyet
çapında parlayacağını Cenab-ı Hakkın rahmetinden bek-
liyoruz” diyorlar. dünkü Çarşamba günü üç mebus, bir
aralık üstadımızı ziyaret edeceklerini konuşmuşlar.
Abdullah,Sungur
ì®í
Emirdağ Lâhikası – ıı | 571 |
atten meydana gelen manevî şa-
hıs.
şaşaa:
gösteriş, debdebe.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî.
vaiz:
vaaz eden, ibadet yerlerinde
dinin emir ve yasaklarını anlatarak
nasihat eden din görevlisi.
zabıta:
şehir güvenliğini sağla-
makla vazifeli bulunan idare, po-
lis.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
âlem-i insaniyet:
insanlık
âlemi.
asr:
yüzyıl.
Cenab-ı hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan,
şeref ve azamet sahibi yüce
Allah.
cereyan:
akım, fikir, sanat
veya siyaset hareketi.
cihet:
yön, sebep, vesile.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
hizmet:
görev, vazife.
hürmet:
saygı.
ihtiyar:
yaşlı.
komünist:
bütün malların or-
taklaşa kullanıldığı ve özel
mülkiyetin olmadığı iddiasında
bulunan düzen in mensubu
olan kimse.
mebus:
milletvekili.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mücadele:
savaşma, çatışma,
kavga.
mürşid-i hakikî:
hakikî irşat
edici, yol gösterici.
nam:
adına, yerine.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cema-