mühim bir köyde imam olduğun için, o hizmet de benim
şahsî hizmetimden daha ziyade nurlara faydası olduğu gi-
bi, Hüsrev’in ziyaretinden şimdilik daha kıymettar olabi-
lir. eğer o köyde hizmet-i nuriye olmasaydı, Mustafa gi-
bi halis ve fedakâr hizmetkâra ihtiyacım vardı. öyleyse,
şimdilik ziyareti tehir et.
Sa l i sen:
konyalı Hacı sabri kardeşimiz yanıma gel-
di. Ben, sadık, Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmi-
yetli sohbetimiz Hacı sabri’ye mühim bir ders oldu. Bil-
hassa Medresetüzzehra erkânlarının, hususan Hüsrev’in
bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm’a hizmet-i imaniyeleri
ve tahripçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar
büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal, binler seyyie olsa af-
fettirir. öyleyse, başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir
hareketini tenkit etmemek ve kemal-i ihlâs ve samimiyet-
le onlara tesanüd ve tam kardeş olmak lâzımdır diye bu
mealde bir ders oldu. İnşaallah Hacı sabri de Hoca sab-
ri ve rüştü ve emsalleri gibi ruhucan ile alâkadar ve Hüs-
rev’e tam kardeş olacak; meşrep ihtilâfı daha tesir etme-
yecek.
Hastakardeşiniz
SaidNursî
ì®í
alâkadar:
ilgili, ilişki.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
bilhassa:
özellikle.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
ehemmiyetli:
önemli.
emsal:
örnekler, benzerler.
erkân:
ileri gelenler.
farz-ı muhal:
imkânsızı farz etme,
olmayacak bir şeyi olacakmış gibi
düşünme.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
| 562 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hasene:
hayırlı amel, Allah rı-
zasına uygun iş.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı
görüş ve düşünüş, fikir ayrılığı.
imam:
namazda kendisine
uyulan, Müslüman cemaate
namaz kıldıran kişi.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kemal-i ihlâs:
ihlâsın mükem-
mel oluşu, mükemmel ve ku-
sursuz samimiyet, ihlâs.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
meal:
mana, anlam, mefhum.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı,
tavır, tutum, meslek.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
salisen:
üçüncü olarak.
samimiyet:
samimîlik, içten-
lik.
set:
mani, perde, engel.
seyyie:
fenalık, kötülük; suç,
günah.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
tehir:
erteleme.
tenkit:
eleştirme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
tesir:
etki.
ziyade:
çok, fazla.