yardımla meşakkat çeker. demek, o on dakikalık fıtrî me-
yil, bu uzun meşakkatlere sevk ettiği için, ehemmiyeti kal-
maz. His ve nefis, onunla onu izdivâca tahrik etmemeli.
i
kiNCisi
:
Fıtraten kadın, zaafı için maîşet noktasında bir
yardımcıya muhtaçtır. o ihtiyaç için şimdiki terbiye-i İs-
lâmiyeden ders almayan, serseriliğe, tahakküme alışan-
lardan o küçük bir iâşesi hatırı için tahakkümler altına gi-
rip riyâkârâne kocasının rızasını tahsil etmek yolunda ha-
yat-ı dünyeviye ve uhreviyesinin medarı olan ubûdiyetini
ve ahlâkını bozmak bedeline, köy kadınları gibi kendi na-
fakasını kendi çalışmasıyla kazanmak, on defa daha ko-
laydır. rezzâk-ı Hakiki çocukların rızkını süt ile verdiği gi-
bi, onların da rızkını o Hàlık-ı rahîm veriyor. o rızık ha-
tırı için namazsız ve ahlâkını kaybetmiş bir zevci aramak,
riyâkârâne çalışıp tahakkümü altına girmek, elbette nur
talebesinin kârı değil.
Ü
ÇÜNCÜsÜ
:
kadınlığın fıtratında çocuk okşamak ve sev-
mek meyelânı var. Ve bir evlâdının dünyada ona hizme-
ti ve ahirette de şefaati ve vâlidesi öldükten sonra, ona
hasenatı ile yardımı, o meyl-i fıtrîyi kuvvetlendirip ev-
lendirmeye sevk etmiş. Hâlbuki şimdi terbiye-i İslâmiye
yerine terbiye-i medeniye ile on taneden bir iki hakiki
evlât, kendi validesinin şefkatine mukabil fedakârâne
hizmet ve dindarâne dualarıyla ve hasenatlarıyla vâlidesi-
nin defter-i a’maline haseneler yazdırmak ve ahirette,
salih ise, vâlidesinin şefaat etmek ihtimaline mukabil,
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
kıyametten sonra kurulacak olan
âlem.
bedel:
karşılık.
defa:
kere, kez, yol.
defter-i a’mal:
insanların işlediği
ve yaptığı şeylerin kaydedildiği
defter; amellerin defteri.
dindarâne:
dindar bir kimseye ya-
kışacak tarzda.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
evlât:
oğul, kız, çocuk.
fedakârâne:
fedakârca, fedakâr-
lıkla.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
Fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılıştan,
yaratılış itibariyle.
fıtrî:
tabiî, doğal.
hakikî:
gerçek.
hâlık-ı rahîm:
sonsuz merhamet
ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
hasene:
iyilik, sevap.
hayat-ı dünyeviye ve uhreviye:
dünya ve ahiret hayatı.
hizmet:
görev, vazife.
iaşe:
geçindirme, besleme, yedirip
içirme.
ihtimal:
olabilirlik, olasılık.
izdivaç:
evlenme, birbirine eş
olma.
maişet:
geçim, geçinme.
medar:
sebep, vesile.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı, güçlük,
zorluk.
meyelân:
eğilim, istek.
| 568 | Emirdağ Lâhikası – ıı
meyil:
bir tarafa doğru eğilme,
yönelme.
meyl-i fıtrî:
fıtrî meyil, doğuş-
tan meydana gelen arzu, is-
tek.
muhtaç:
gerek duyan.
mukabil:
karşılık.
nafaka:
geçimlik, geçinmek
için gerekli olan şey.
Nur:
Risale-i Nur.
rezzak-ı hakikî:
gerçek rızık
verici olan Allah.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
rızk:
hayatı devam ettirmeye
yetecek miktarda yiyecek.
riyakârane:
riyakarca, iki yüz-
lülükle.
salih:
dinin emir ve yasakla-
rına uygun hareket eden,
takva sahibi, müttakî.
serseri:
gayesiz, hedefsiz.
sevk:
yöneltme.
şefaat:
Hz. Peygamberin ve di-
ğer salih kulların, bazı günah-
kâr mü’minleri bağışlamasını
Allah’tan dilemeleri.
şefkat:
karşılıksız sevgi bes-
leme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
tahakküm:
zorbalık etme,
zorla hükmetme, hükmü al-
tına alma.
tahrik:
hareket ettirme, hare-
kete geçirme.
tahsil:
alma, kazanma.
talebe:
öğrenci.
terbiye-i islâmiye:
İslâmî ter-
biye.
terbiye-i medeniye:
maddeci
Batı medeniyetinin verdiği eği-
tim.
ubudiyet:
kulluk.
valide:
ana, anne.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zevç:
koca, eş.