Hem Afyon Mahkemesindeki eserler –tekrarat-ı
kur’âniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna
olarak bütün eserler– iki sene ellerinde kalarak, hem de-
nizli hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi beraatine karar
vererek, içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade et-
meye karar verdikleri ve aynı eserler Isparta hükûmetinin
bir vakit müsadere ile tamamen eline geçtiği hâlde, ta-
mamıyla sahiplerine iade ettikleri ve sonra da
Zülfikar
’la
Asa-yıMûsa
’yı ruhsatsız eski yazı ile neşir bahanesiyle
dört seneden beri müsadere edip aynen hiçbiri zayi ol-
madan yüz yetmiş adet mecmuada bir suç mevzuu bula-
madıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en
mühim suçumuz olarak gösterdikleri eski partinin bir kı-
sım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade
şimdiki dinî mecmualar, resmî cerideler aynı itirazı şid-
detle vurdukları hâlde, risale-i nur’un bir mahrem par-
çası, şimdiki zaman tamamıyla tayin ettiği bir hadisin ha-
kikatini tefsir bahsinde, şeflerin başı, lozan Muahedesin-
de hiçbir zaman hiçbir Müslüman hakikî türk’ü, hiçbir
nasraniyete ve Yahudîliğe ve başka dine girmeyen ve İs-
lâm kahramanları olan türkleri protestan yapmaya ma-
lûm Hahambaşı ile ittifak ederek rey veren o adam, bü-
tün ulema-i İslâm’ın “Cevazı yok” diye ittifaken hükmet-
tikleri hâlde, on cihetle kanunlarla onu bütün bu vatan-
daki masum Müslümanlara cebren giydirdiği ve tarih-i
beşerde bu çeşit manasız acip bir cebr-i umumî yapmak
ve hiçbir kanuna uymayan keyfî kanun namına kanunla
onu bu millet-i İslâmiyeye cebren giydirmek; elbette o
Emirdağ Lâhikası – ıı | 555 |
misil:
kat; eş.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
müsaade:
izin.
müsadere:
işlenen bir suç karşılığı
olarak, suçlunun malının bütünü
veya bir bölümü üstündeki sahip-
liğine son verilmesi ve bu sahipli-
ğin bir başka kuruluşa devredil-
mesi.
müstesna:
istisna olan, hariç.
nam:
ad.
Nasraniyet:
Hristiyanlık.
neşir:
kitap, gazete vs. bastırıp çı-
karma.
Protestan:
Katolikten ayrılma Hı-
ristiyan mezhebine mensup olan,
reform taraftarı.
resmî:
devletin olan, devlete ait,
devletle ilgili.
rey:
oy.
ruhsat:
izin, müsaade, icazet.
tarih-i beşer:
insanlığın geçmişi,
insanlık tarihi.
tayin:
belirleme, gösterme, sınırını
çizme.
tefsir:
açıklama, izah.
tekrarat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
tekrarlamaları, Kur’ân’da tekrarla-
nan ibâre, mevzu ve ayetler.
ulema-i islâm:
İslâm âlimleri.
zayi:
yitik, zarar, ziyan.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
acip:
tuhaf, hayret veren, hay-
rette bırakan, şaşılacak şey.
âdet:
rakam, tane, miktar.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
cebren:
cebirle, zorla, kuvvet
kullanarak, mecburî.
cebr-i umumî:
umumî baskı,
genel zorlama.
ceride:
gazete.
cevaz:
caiz olma, izin, ruhsat,
yapılmasına teşvik olunma-
yan, ancak mâni de olunma-
yan iş.
cihet:
yön.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm)
ait söz, emir, fiil veya Hz. Pey-
gamberin onayladığı başka-
sına ait söz, iş veya davranış.
hahambaşı:
Bir ülkede Yahu-
dilerin din işlerine bakan en
büyük başkanı, dinî lider.
hakikat:
gerçek, doğruluk.
hakikî:
gerçek.
hükmetmek:
bir kanaate var-
mak, zannetmek.
iade:
geri verme.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
ittifak:
ortak bir gayede an-
laşma, birleşme.
ittifaken:
ittifakla, anlaşarak,
uzlaşarak.
keyfî:
kanuna uymayarak,
keyfe, arzuya bağlı.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mecmua:
yayın, dergi, kitap.
mevzu:
konu.
millet-i islâmiye:
İslâm mil-
leti.