San i yen:
Mahkemeden verilen
Zülfikar
nüshasında
tashih olunmuş sehivler, bu nüshada tashih edilmemiş.
Mu’cizat-ı kur’âniyenin dördüncü zeylinin yüz onuncu
sahifesinde, sekizinci satırında “hem
lâm
’ın” sehivdir.
“Hem
lâ
’nın” olacak. Çünkü kur’ân’da
lâm
otuz bindir,
lâ
on dokuz bindir.
Sa l i sen:
Yeni harfle Isparta sümerbank Fabrikasın-
da bir zat bir mektubunda bir sual soruyor. Benim bede-
lime siz kader risalesini ona tavsiye edersiniz. Ben hem
rahatsızım, hem hususi mektuplar yazamıyorum. Hem
zübeyir de Ankara’ya gitmiş. Hem yeni harfi de bilemi-
yorum. Bera-i malûmat size gönderdim.
Rab i an:
Şoför Abdurrahman ile, kendi nafakam elli
lirayı daha gönderdim. Bana gönderdiğiniz kitapları ve
Sözler
mecmuasını kalan borcuma hesap edersiniz. pek
acele oldu.
Umuma pekçok selâm ederim.
ì®í
Œ
2 5 5
œ
Aziz,SıddıkKardeşlerim!
Evvelâ:
sizi tebrik ediyorum. Ve bu defaki Hüsrev’in
bakanlara yazdığı istida, pek mükemmel bir vesika-i
tarihiye hükmündedir. Fakat bir iki gün evvel sungur’-
dan aldığımız bir telde, 185 eserin verilmesine emir ve-
rilmiş. Bu adetli cümleyi anlayamadık. telgrafhanede
âdet:
rakam, tane, miktar.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bedel:
yerine, karşılık olarak.
bera-i malûmat:
bilgi ve malûmat
için, bilgi vermek için.
evvel:
önce.
evvelâ:
öncelikle.
hususî:
özel.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
| 550 | Emirdağ Lâhikası – ıı
istida:
dilekçe.
mecmua:
yayın, dergi, kitap.
nafaka:
geçimlik, geçinmek
için gerekli olan şey.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
rabian:
dördüncü olarak.
sahife:
sayfa.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
satır:
bir sayfa üzerinde yan
yana dizilmiş kelimeler; yazı
sırası.
sehiv:
hata, yanlışlık.
selâm:
barış, rahatlık, selamet
ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sual:
soru.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
tavsiye:
öğütleme, yol gös-
terme.
umum:
herkes.
zat:
kişi, şahıs.