müdürden sorduk. o memur onu yanlış almış. Makine-
den ben kulağımla işittim, “Ve bütün eserlerin geri veril-
mesine” demektir. Hatırımıza geldi ki, acaba 130 risale-
nin bazılarını müteaddit cüzleri birer risale yapıp 185’e
mi çıkardılar diye ihtimal verdik. Ve anlayamadık.
Hem
YeniSabah
gazetesi yazdığı gibi, Medresetüzzeh-
ra’yı doğu üniversitesi namıyla büyük bir İslâm dârülfü-
nunu reisicumhur tabiriyle, “Her müşkülâtı iktiham edip
onun yapılmasına çalışacaklarını” haber aldık. İnşaallah,
kırk senedir takip ettiğimiz mühim bir maksadımız, vatan
ve milletin menfaati için yapmaya mecbur olacaklar.
San i yen:
gönderdiğiniz, üç sene bizim gibi hapiste
bulunan
Zülfikar
ve
Asa-yıMûsa
’dan ehemmiyetli yerle-
re birkaç tane gönderdim. ezcümle, Cezire’de cami ima-
mı Vastanlı Abdurrahim benim eski talebelerimden olup
buraya kadar geldi. Ben on adet mühim kitaplardan ver-
dim. Fakat hatırıma geldi ki,
Zülfikar
’ın Mu’cizat-ı kur’âni-
ye dördüncü zeylinin iki yerde –biri sekizinci satırda, bi-
ri on ikinci satırda– “
lâ
’nın” yerine “
lâm
’ın” yazılmış. Hâl-
buki
lâm
kur’ân’da otuz bindir.
Lâ
on dokuz bindir. Bu
sehiv başka nüshalarda kısmen tashih edilmiş. Fakat mah-
kemenizde kalan
Zülfikar
’larda tashih edilmemiş. Ben de
burada unuttum. siz Cezire’nin müftüsü vasıtasıyla o
imam Abdurrahim’e müstensihin bu sehvini tashih edil-
mesini yazarsınız. tâ ki Medresetüzzehra’nın erkânı bu
vasıta ile Cezire ile dahi münasebettar olsun diye size ha-
vale ediyorum.
Emirdağ Lâhikası – ıı | 551 |
ilgilenen görevli kimse.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
müstensih:
istinsah eden, bir ya-
zının kopyasını çıkarıp çoğaltan.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
müteaddit:
çeşitli.
nam:
ad.
nüsha:
birbirinin aynı olan suret-
lerin her biri.
reisicumhur:
cumhurbaşkanı.
risale:
Risâle-i Nur Külliyatını mey-
dana getiren kitaplardaki her bir
bağımsız bölüm.
saniyen:
ikinci olarak.
satır:
bir sayfa üzerinde yan yana
dizilmiş kelimeler; yazı sırası.
sehiv:
hata, yanlışlık.
tabir:
ifade.
takip:
kovalama, arkasını bırak-
mama.
talebe:
öğrenci.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
vasıta:
araç, aracı, aracılık.
âdet:
rakam, tane, miktar.
cüz:
parça.
dârülfünun:
üniversite.
ehemmiyetli:
önemli.
erkân:
ileri gelenler.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
haber:
bilgi.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
ihtimal:
olabilirlik.
iktiham:
göğüs germe, karşı
durma.
imam:
namazda kendisine
uyulan, Müslüman cemaate
namaz kıldıran kişi.
kısmen:
kısmî olarak, bir kı-
sım.
maksat:
gaye, amaç.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
menfaat:
fayda.
müftü:
İl ve ilçelerde din işle-
rine bakan ve dinî meselelerle