“siz türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. on-
lara ben İslâmiyeti ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altın-
da çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”
Aynı Hayim naum türk murahhaslar heyetine müşa-
vir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa
kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. onun için üçü bir-
leşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiç-
bir mâni kalmamıştır.
Hayim naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak
plânın muvaffakiyeti için gereken en mühim ve merkezî
şahıs nezdinde –yani Mustafa kemal yanında– emin bu-
lunduğu tesirinin derecesini ölçmek istemiştir. öyle ki, bu
tesir, mahut mevzuda Hayim naum’dan daha heveskâr
ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle mu-
radına ermiş ve artık türkü içinden vurmanın plânını ger-
çekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.
İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına risale-i nur
tercümanının kırk küsur sene evvel hadis-i şerifin ihbarı-
na dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı
Ahmediyeye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir
kuvveti Yahudî olduğu, Yahudî olan lord gürzon ile Ha-
yim naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmi
beş seneden beri nurcuların imhasına keyfî kanunlarla
dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.
ì®í
beyan:
anlatma, açıklama.
dair:
alakalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
emin:
inanma, güvenme.
evvel:
önce.
hâdise:
olay.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hakikat:
gerçek, doğru.
heyet:
kurul, komite.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep.
ihanet:
hıyanet, arkadan vurma.
ihbar:
haber verme, bildirme.
imha:
bozma, yok etme, mah-
vetme, ortadan kaldırma, yıkma.
intizam:
düzen, düzenlilik.
islâmî:
İslâm ile alâkalı, İslam’a ait.
keyfî:
kanuna uymayarak, keyfe,
arzuya bağlı.
mahut:
belli olan, bilinen.
mâni:
engel, mania, set.
merkezî:
merkeze mensup, mer-
kezde bulunan, merkezle alâkalı,
| 540 | Emirdağ Lâhikası – ıı
ilgili, merkezde, işlek yerde
bulunan.
mevzu:
konu.
murat:
maksat, meram.
murahhas:
hükümet veya bir
kurum adına hareket etme,
görüşme yapma yetkisine sa-
hip kimse, delege.
muvaffakıyet:
başarı.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mülkî:
mülkle, ülkeyle ilgili;
devlete ait.
müşavir:
istişare edilen, fik-
rine müracaat edilen, kendi-
sine danışılan kimse.
nezd:
yan, kat, huzur, ind.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
Şeriat-ı ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) tarif ettiği,
getirdiği ve bildirdiği şeriat; İs-
lâm dini.
taahhüt:
bir işin yapılması için
söz verme.
tamamiyet:
tamam olma hâli,
tamamlık, bütünlük.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
temsil:
bir şeyin sembolü
olma.
tesadüf:
rast gelme, rastlantı;
önceden bilinmeyeni, hesap-
lanmayan karşılaşma.
tesir:
etki.
unsur:
madde, esas, birleşik
bir şeyi meydana getiren ele-
manlardan her biri.
vesika:
dayanılacak, güveni-
lecek sağlam delil, belge.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.