San i yen :
İkinci bir Hüsrev olan Mustafa osman’ın
mektubunda, sabri namında bir kardeşimizin, benim hiz-
metim için yanıma gelmesini istemesi beni çok memnun
etti. o gelmiş ve birkaç ay hizmet etmişçesine kabul edi-
yorum. Fakat şimdi benim hizmetime hariçten gelmeye
ihtiyaç kalmamıştır. ne vakit ihtiyaç olursa o zaman ha-
berdar edeceğim. Hakikaten eflâni havalisinde Isparta
kahramanları mahiyetinde küçük kahramanlar yetişmeye
başlamıştır.
Sa l i sen:
nurun demirbaş kâtibi ve şakirdi kâtip os-
man’ın risale-i nur bahçesinden gönderdiği yaş üzüm te-
berrükünü ve Medresetüzzehra’nın çok ehemmiyetli bir
şûbesi ve bir merkezi olan sava’nın gayet mübarek teber-
rüklerini, kaideme muhalif olarak onların hatırı için kabul
ettim. Ve kime yedirsem de, onların hayrı olarak yedire-
ceğim.
Rab i an:
nur kahramanı Hüsrev’in, ben emirdağ’ın-
da iken bana yazdığı umum mektuplarından mühim par-
çalarını, hususan benim yazdığım mektupların hülâsala-
rını hâvi kısımlarını bir defterde yazmıştım. Fakat ben ha-
piste iken birisi, hoşuna gitmiş, almış; kayboldu. Şimdi
tekrar eski mektuplarından kırk kadar bende var. onları
inşaallah ben işaret edeceğim; burada yazdıramazsam si-
ze göndereceğim. Bir defterde cem edilerek belki ehem-
miyetine binaen teksir edilecek.
Hami sen:
sözler mecmuasından on beş tanesini An-
kara’ya gönderdim. Çok fayda vermiş. oradaki nurcular
kahramancasına ihtiyat perdesi altında çalışıyorlar.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cem:
toplama, biriktirme.
ehemmiyet:
önem, değer, kıymet.
ehemmiyetli:
önemli.
gayet:
son derece.
haberdar:
haberli, bilgili.
| 582 | Emirdağ Lâhikası – ıı
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hamisen:
beşinci olarak, be-
şincisi, beşinci derece.
hariç:
dışarıda.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
havi:
içine alan, kapsayan, ku-
şatan.
hizmet:
görev, vazife.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hülâsa:
kısaca, özet.
ihtiyat:
sakınma, tedbirli, te-
darikli bulunma.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kaide:
kural, esas, düstur.
kâtip:
yazan, yazıcı.
mahiyet:
durum, vaziyet.
mecmua:
kitap, eser.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılma-
sını idarecilere teklif ettiği, fen
ilimleriyle din ilimlerinin bir-
likte okutulmasını düşündüğü
üniversite.
muhalif:
zıt, aykırı.
mübarek:
feyizli, bereketli.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad, isim.
Nur:
Risale-i Nur.
Nurcu:
Bediüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine
taraftar olan, Risale-i Nur’ları
okuyup neşreden kimse.
rabian:
dördüncü olarak.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şube:
bölüm, kısım, takım.
teberrük:
hediye, armağan.
teksir:
çoğaltma, artırma.
umum:
bütün, hepsi.