SEKİZİNCİ KELİME: “Ve hüve hayyun lâ yemut”tur. [O, kendisine ölüm asla ârız olmayan, ezelî ve ebedî hayat sahibidir.] Bundaki hüccete gayet kısa bir işaret şudur:
Meselâ, nasıl gündüzde çalkanan bir deniz yüzünde ve akan bir nehir üstündeki kabarcıklarda görünen güneşçikler gitmeleriyle arkalarından gelen yeni kabarcıklar, aynen gidenler gibi güneşçikleri gösterip gökteki güneşe işaret ve şehadet ederler ve zeval ve vefatlarıyla bir daimî güneşin mevcudiyetine ve bekasına delâlet ederler. Aynen öyle de, her vakit değişen kâinat denizinin yüzünde ve tazelenen hadsiz fezasında ve zerrat tarlasında ve bütün hâdisatı ve fânî mevcudatı kucağına alarak beraber çalkanan zaman nehrinin içinde mahlûkat, mütemadiyen sür’atle akıp gidiyorlar, zâhirî sebepleriyle beraber vefat ediyorlar. Her sene, her gün bir kâinat ölür, bir tazesi yerine gelir. Ve zerrat tarlasında mütemadiyen seyyar dünyalar ve seyyal âlemler mahsulâtı alındığından, elbette, kabarcıklar ve güneşçikler zevalleriyle daimî bir güneşi gösterdikleri gibi, o hadsiz mahlûkat ve mahsulâtın vefatları ve zâhirî sebepleriyle bera- ber kemal-i intizamla terhisleri, gündüz gibi şüphesiz, güneş gibi zâhir bir kat’iyette bir Hayy-ı Lâyemut’un, bir Şems-i Sermedî’nin, bir Hallâk-ı Bâkî’nin ve bir Kumandan-ı Akdes’in vücub-u vücudu ve vahdeti ve mevcudiyeti, kâinatın mevcudiyetinden bin derece zâhir ve kat’îdir diye bütün mevcudat ayrı ayrı ve beraber şehadet ederler.
İşte, kâinatı dolduran bu yüksek sesleri ve kuvvetli şehadetleri işitmeyen ve kulak vermeyen, ne derece sağır ve ahmak ve cani olduğunu elbette anladınız.
Şuâlar, On Beşinci Şuâ, s. 635
Risale-i Nur’dan Cezaevi Mektupları
Bizden ziyade sıkıntıda bulunan mahpuslara teselli vermek
İkinci Nokta: Meselemiz, âlem-i İslâmı alâkadar eden pek büyük bir vazife-i Kur’âniye ve imaniyedir. Ondan dehşet alan gizli münafıklar, ellerinden geldiği kadar küçültmek isterler. Ve çok ehemmiyet verdiklerinden, zâhiren ehemmiyetsiz göstermeye çalışıyorlar; hükûmeti ve adliyeyi aldatıyorlar. Meselâ, Nurlar’a mensup feriklerden ve miralaylardan sarf-ı nazar edip, Ankara’da Nur Talebesi bir nefer askerin elinde, zararsız birkaç risale bulunmasıyla, buradaki mahkeme, meseleyi uzattırmaya vesile ediyorlar. Ve benim şahsımın ehemmiyetsizliğini, ihanetler ve tazyiklerle, tecrübelerle gösterip, binler derece şahsımdan ehemmiyetli olan Nurlar’ın kuvvetli derslerini ve şakirdlerinin sarsılmaz ve susmaz şahs-ı manevîlerini nazara almayıp, güya ehemmiyet vermiyorlar. Halbuki, onun ehemmiyetinden titriyorlar ki, o kubbeleri habbe göstermek istiyorlar.
Hem, tam aldanmışlar. İçimizde yalnız dört beş kardeşimiz, ailevî ticaret cihetinde bu tehirden bir zararları olsa da, inşaallah pek çok manevî kazançları o maddî zararı hiçe indirecek bir inayet altındayız. Hiç merak ve telâş etmeyiniz. Vazifemiz, sabır içinde şükretmek ve mümkün oldukça Nurlar’la meşgul olmaktır ve bizden çok ziyade sıkıntıda bulunan mahpuslara teselli vermektir.
Said Nursî
B. S. N. Tarihçe-i Hayatı, Afyon Hayatı, s. 606