Asya’nın bahtını, İslâmiyet’in taliini açacak, yalnız meşrutiyet ve hürriyettir. Fakat Şeriat-ı Garranın terbiyesinde kalmak şartıyla...
Tenbih: Mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir.
Muhakemat, s. 53
***
Meşrutiyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
Kuvvet, kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzî olunmuş olur. “İnnallahe lekaviyyun azîz” [Muhakkak ki Allah kudret ve izzet sahibidir. (Hac Suresi: 40)] hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa, istibdat daima hükümferma olacaktır.
Tarihçe-i Hayat, s. 69
***
Asıl Şeriatın meslek-i hakikîsi, hakikat-i meşrutiyet-i meşruadır. Demek, meşrutiyeti delâil-i şer’iye ile kabul ettim. Başka medeniyetçiler gibi taklidî ve hilâf-ı Şeriat telâkki etmedim. Ve Şeriatı rüşvet vermedim. [...]
Avrupa, bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle, Şeriatı –hâşâ ve kellâ– istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm. Onların zannını tekzip etmek için, meşrutiyeti herkesten ziyade Şeriat namına alkışladım. Lâkin yine korktum ki, başka bir istibdat tekrar o zannı tasdik eder diye, ne kadar kuvvetim varsa Ayasofya Camiinde mebusana hitaben feryat ettim. Ve söyledim ki:
Meşrutiyeti meşruiyet ünvanı ile telâkki ve telkin ediniz. Tâ yeni ve gizli ve dinsiz bir istibdad, pis eliyle o mübareği ağrazına siper etmekle lekedar etmesin. Hürriyeti âdâb-ı Şeriatla takyid ediniz. Zira cahil efrat ve avam-ı nâs kayıtsız hür olsa, şartsız tam serbest olsa, sefih ve itaatsiz olur. Adalet namazında kıbleniz dört mezhep olsun. Tâ ki, namaz sahih ola. Zira hakaik-ı meşrutiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu dava ettim.
Tarihçe-i Hayat, s. 74-75
***
Meşru, hakikî meşrutiyetin müsemmasına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libası giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım.
Fikrimce meşrutiyetin düşmanı, meşrutiyeti gaddar, çirkin ve hilâf-ı Şeriat göstermekle, meşveretin de düşmanlarını çok edenlerdir. “Tebeddül-ü esma ile hakaik tebeddül etmez.” [...]
Müsemma-i meşrutiyet; hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık üzerine beka bulacaktır...
Tarihçe-i Hayat, s. 82-83
***
Hem de mana-yı meşrutiyete ibtilâ ve muhabbetimin sebebi şudur ki: Asya’nın ve âlem-i İslâmın istikbalde terakkîsinin birinci kapısı meşrutiyet-i meşrua ve Şeriat dairesindeki hürriyettir. Ve tâli ve taht ve baht-ı İslâmın anahtarı da meşrutiyetteki şûrâdır.
Tarihçe-i Hayat, s. 87