"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“La havle vela kuvvete” duâsının Allah’a iltica ve itimat makamı

Prof. Dr. Hüseyin Uzun
09 Haziran 2021, Çarşamba
“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-Aliyyi’l-Azîm” duâsı ile ilgili bu üçüncü yazımızda, Risale-i Nur Külliyatı’ndaki Lem’alar adlı eserin Yirmi Dokuzuncu Lem’asının Altıncı Bab’ında yer alan niyaz ve tazarru cümlelerini analiz edeceğiz.

Bediüzzaman, duâlarımızda zikrettiğimiz “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-Aliyyi’l-Azîm” mübarek kelâmının, ne kadar âciz ve fakir olduğumuzu Rabbimize arz etmek ve O’nun havl ve kuvvetinin dışında hiçbir tesirin olmadığını beyan etmek, insanı ferahlandıran ilâç gibi bir cümle olduğunu söyler.

Çünkü insan fıtraten kâinatta her şeye muhtaç olduğu için fakirdir. Görmek için göze, duymak için kulağa, tutmak için ele, yürümek için ayağa, hayatiyetini sürdürebilmek için havaya, suya, güneşe kısacası hey şeye muhtaçtır. Dünyada maddeten ne kadar zengin dahi olsa, “ihtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış ve arzuları ebede kadar uzanmış” 1 olan insan, elbette çok fakirdir. Bu sebeple insan sonsuz bir Rahmete iltica etme ihtiyacı hisseder. Aynı şekilde insanın muhtaç olduğu, ihtiyaç duyduğu ve hayatını devam ettirebilmesi için gerekli olan hiçbir şeyi yapmaya gücünün yetmemesi de insanın âcizliğini göstermektedir. Bu sınırsız âcizlik, sınırsız bir Kudret sahibine dayanma ve iltica etme ihtiyacını gerektirir. 

Bediüzzaman, bu hakikate şu cümlelerle dikkat çeker: “İnsanın fıtratında hadsiz bir âcz ve nihayetsiz bir fakr bulunmakla beraber, hadsiz a’dâsı ve nihayetsiz metalibi vardır. İnsan, bu âcz, bu fakrdan fıtraten bir Kadîr, bir Rahîme ilticaya muhtaçtır.” 2

Bediüzzaman, başka bir eserinde de insanın sınırsız emelleri olduğunu ve bir Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaç bulunduğunu bakın nasıl anlatıyor: “İnsan, kâinatın ekser envâına muhtaç ve alâkadardır. İhtiyâcâtı âlemin her tarafına dağılmış; arzuları ebede kadar uzanmış. Bir çiçeği istediği gibi, koca bir baharı da ister. Bir bahçeyi arzu ettiği gibi, ebedî Cenneti de arzu eder. Bir dostunu görmeye müştak olduğu gibi, Cemîl-i Zülcelâli de görmeye müştaktır. Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyaret etmek için o menzilin kapısını açmaya muhtaç olduğu gibi; berzaha göçmüş yüzde doksan dokuz ahbabını ziyaret etmek ve firâk-ı ebedîden kurtulmak için, koca dünyanın kapısını kapayacak ve bir mahşer-i acaip olan âhiret kapısını açacak, dünyayı kaldırıp âhireti yerine kuracak ve koyacak bir Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticaya muhtaçtır.” 1

Bediüzzaman, Yirmi Dokuzuncu Lem’anın Altıncı Bab’ında Cenab-ı Hakk’a halini arz ettiği niyaz ve tazarru şeklinde pek çok duâ cümleleri zikreder. Bir kul olarak, Cenab-ı Hakk’a hacet ve ihtiyaçlarını arz eder, O’na yalvarır, O’ndan yardım diler. Âcz ve fakrını izhar eder. Bu niyaz ve tazarru cümlelerini “La havle vela Kuvvete illa billah” mübarek kelâmıyla bitirir. Rabbimize bir kul olarak âcz ve fakrımızı nasıl dile getirebileceğimiz hakkında bizlere yol gösterir. 

Ne kadar çaresiz olduğumuzu nasıl dile getirebileceğimizi ve Rabbimize nasıl sığınmamız gerektiğini hatırlatır.

Bediüzzaman, bu niyaz ve tazarru duâlarıyla beraber “La havle vela Kuvvete” kelâmının zikredilmesinin, Cenab-ı Hakk’a iltica ve O’na itimadımızı dile getirmiş olduğumuzu beyan eder.

“La havle” kelimesiyle, düşmanlarımızla kendi kuvvetimizle baş edemeyeceğimizi ve üstesinden gelemeyeceğimizi anlayıp, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz gücüne sığındığımız yani O’na iltica ettiğimiz şeklindeki bir manayı ihtiva ettiğini izah eder. 

Şöyle ki: “Lâ havle” (asıl güç, ancak Allah’a mahsustur) kelimesi, a’dâsına karşı nokta-i istinadı kendi kuvvetinden teberrî etmekle kuvve-i İlâhiyeye iltica”dır. 2

Diğer taraftan “La kuvvete” kelimesiyle de sınırsız istek, arzu ve ihtiyaçlarımızı ancak Cenab-ı Hakk’ın karşılayabileceğine inandığımızı ve bütün ihtiyaçlarımızı giderecek sonsuz bir Kudrete sahip olduğuna kalben inandığımızı ve güvendiğimizi, yani O’na itimat ettiğimiz tarzında bir manayı ihtiva ettiğini izah eder. Şöyle ki; “Lâ kuvvete” (asıl kuvvet, ancak Allah’a mahsustur) kelimesiyle, metalibine (istek ve arzularına), hâcâtına (ihtiyaçlarına) vesile-i mutlak (kesin bir vesile) tevekkül ile (Allah’a güvenerek ve O’nu vekil kabul ederek) kudret-i İlâhiyeye itimaddır.” 3

Şimdi Bediüzzaman’ın niyaz ve tazarru cümlelerinden birkaçını, “la havle” kelimesine bakan “Cenab-ı Hakk’a iltica” manasını ve “la kuvvete” kelimesine bakan “Cenab-ı Hakk’a itimad” manasını tefekkür etmeye çalışalım.

Önce nihayetsiz fakrın dile getirildiği niyaz ve tazarru duâsından bir tanesini ele alalım. Duâ şu şekildedir:

“Ya İlâhî ve ya Seyyidi ve ya Maliki!” (Ey İlâhım ve Seyyidim ve Mâlikim)

(Birinci bölüm): “Fakrım nihayetsizdir. Hacatım ve metalibim had ve hesaba gelmez derecede çok olduğu halde, iktidar ve ihtiyarımın eli o metalibimin en ednasına yetişemeyecek kadar kısadır. Havl ve kuvvet ancak Senindir.

(İkinci bölüm): “Ey Rabb-i Rahîm’im, Ey Hâlık-ı Kerîmim, Ya Hasîb, Ya Vekîl, Ya Kâfi!” 4

Bu duâyı, “Cenab-ı Hakk’a iltica” ve “Cenab-ı Hakk’a itimad” manasını ihtiva eden iki bölüme ayırabiliriz.

Birinci bölüm, “La havle” kelimesinin manasını ihtiva eden “kuvve-i İlâhiyeye iltica” makamına bakar. Dikkat edersek duânın birinci bölümünde, sınırsız derecede ihtiyacımız olduğunu, fakat bu ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek bir güce sahip olmadığımızı, aczimizi, zaafımızı dile getirerek Rabbimizin gücüne sığındığımızı, O’ndan yardım talebinde bulunduğumuzu ve inayetinden medet dilediğimizi itiraf ediyoruz. Yani “kuvve-i İlâhiyeye iltica” ediyoruz.

İkinci bölüm, “La kuvvete” kelimesinin manasını ihtiva eden “kudret-i İlâhiyeye itimad” makamına bakar. Nasıl bakar?

Duânın birinci bölümünü zikrettiğimizde, şu sorular aklımıza gelecektir.

Sınırsız ihtiyaçlarımı karşılaması için yalvardığım Zat, bana merhamet eder mi?

Bu istek ve taleplerimi karşılayabilecek bir Kudreti var mı?

Yalvardığım Zatın, ikramı bol mudur, her şeye yeter mi?

Yakarışta bulunduğum Zat, bana cevap verir mi?

Her türlü ihtiyacımı karşılayabilir mi?

İşte duânın ikinci bölümünde, bu gibi soruların tamamına “Evet” cevabı veriyoruz. Çünkü sınırsız ihtiyaçlarımı karşılaması için yalvardığım Zatın, “Rabb-i Rahîm” ve “El- Kaviyy” olduğuna güveniyorum, itimad ediyorum. Çünkü hacetimi arz ettiğim ikramı bol olan “Hâlık-ı Kerîm” olduğuna itimad ediyorum. Çünkü bana cevap veren ”El-Vekil” olduğuna itimad ediyorum. 

Çünkü yarattıklarının bütün ihtiyaçlarını karşılayan “El-Kafi” ve her türlü ihtiyaçlarını görüp gözeten “El-Hasîb” olduğuna itimad ediyor ve güveniyorum. Böylece duâmızın ikinci bölümünde, niyazda bulunduğumuz konuyla ilgili Cenab-ı Hakk’ın güzel isim ve sıfatlarını zikrederek, “kudret-i İlâhiyeye itimad” ettiğimizi beyan etmiş oluyoruz.

Evet, Altıncı Bab’da yer alan diğer duâ cümlelerinin tefekkürünü de sizlere havale ediyorum. Rabbim tefekkürle birleştirerek yaptığımız niyaz ve tazarru duâlarımızı kabule karin eyler. Hissesi ziyade olan kulları zümresine dâhil eyler inşallah.

Dipnotlar:

1- Sözler, Yeni Asya Neşriyat, s. 509.

2- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 849.

3- age. 4- age.

Okunma Sayısı: 5613
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Halil İbrahim Karahan

    9.6.2021 19:03:40

    Allah razı olsun

  • Ramazan Çalışan

    9.6.2021 09:05:11

    Demekki,dua eden adam anlarki,birisi var onun onun hatıratı kalbini işitir.Herşeye eli yetişir,her arzusunu yerine getirebilir,aczine merhamet eder,fakrına medet eder. Bu hakikatı anlayan birisi ise “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-Aliyyi’l-Azîm” duâsı ile, Niyazi-i Mısri nin Dil bekası, Hak fenası istedi mülk-ü tenim, Bir devasız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber! dediği lokman hekimin de bi haber olduğu derdine deva bulur.Dua nın bir sırrı azime-i ubudiyet olması da bununla alakalı.

  • Ramazan Çalışan

    9.6.2021 08:07:30

    Hüseyin hocam, Bediüzzaman acz ve fakr konularını işlerken bunların yanına bazı yerlerde birde naksı da ekliyor.Sizinde ifade ettiğiniz gibi,enfüsi alemde insan göz,kulak,el ayak ve afaki alemde su hava ve güneş gibi şeylere ihtiyaç duyması onun fakrını ve ihtiyaç duyduğu bu şeyleri kendisi yapamaması ise onun aczini gösteriyor.İnsanın uyuması,unutması ve yorulması gibi halleri ise onun naksını gösteriyor.İnsanın bu üç temel özeliğinin farkında olması ise, ubudiyeti netice veriyor.Ubudiyetin en geniş manası ise hiş şüphesiz namazda olduğuna göre,bizde O’nun havl ve kuvvetinin dışında hiçbir tesirin olmadığını bu yolla beyan ediyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı