Rahmet-i Rahmana kavuşan Mehmet Kutlular Ağabeyimize, Cenab-ı Hak (cc) rahmet eylesin. Ailesine ve Yeni Asya camiasına baş sağlığı diliyorum. Hüsn-ü şahadetimize vesile olması niyetiyle bu yazıyı kaleme almak istedim. Mehmet Kutlular Ağabeyimizi tarif etmek çok zor olsa da bir nebzecik kendisinden bahsetmeye çalışacağım.
Mehmet Kutlular Ağabey, Risale-i Nur eserlerini kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkan ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilen ve hayatını vakfeden hakikî bir Nur Talebesiydi. O, kâmil Nur Talebelerinin hasları ve rükünleri unvanına sahipti. İsmiyle ve hayaliyle daima Üstadının yanında hazır olan ve amel-i salih hazinelerinden hissedar olan bir Nur Talebesi unvanına lâyıktı.
Mehmet Kutlular Ağabey, Risale-i Nur Talebeliğinde fani olan bir şahsiyetti. Ömrü boyunca istikametini bozmamış, dik duruşuyla örnek bir Nur Talebesi olmuştur.
Bâb-ı Âlî’de Risale-i Nur hakikatlerinin naşir-i efkârı olarak neşredilen Yeni Asya Gazetesi’nin yayın süresi boyunca, Bediüzzaman’ın “Edipler edepli olmalı; hem de edeb-i İslâmiye (İslâmî edep) ile müteeddip (edeplenmiş) olmalı” şeklindeki basın ahlâkını tatbik etmiş bir gazeteci unvanına sahip bir şahsiyettir.
Mehmet Kutlular Ağabeyimizi, üniversite öğrencilik yıllarımda tanıdım. İstanbul Beyazıt’daki Hilâl dershanesinde ve Cağaloğlu’unda bulunan gazete binasında yaptığı dersleri unutmak mümkün değil. Her hafta Kutlular Ağabey tarafından yapılan Eski Said dönemine ait Risale-i Nur eserlerinin okunarak mütalâa edilen bu derslerini, büyük bir heyecanla beklerdik. Pazar günleri Anadolu yakasından Avrupa yakasına 2 saat gidiş, 2 saat geliş olmak üzere 4-5 saatlik bir mesai harcar ve Kutlular Ağabeyin derslerine iştirak ederdik. Risale-i Nur eserlerindeki siyasî, içtimaî konuların nasıl anlaşılması gerektiği ile ilgili açıklamaları ve tecrübelerini aktardığı hikâyeleri dinlemek bizleri çok memnun ederdi. Diyebilirim ki benim siyasî, içtimaî ve sosyal meselelere Risale-i Nur bakış açısıyla nasıl bakılması gerektiği ile ilgili temel bilgilerimin mimarı, Kutlular Ağabeydir.
Yani onun rahle-i tedrisinden geçmiş olmamın mutluluğunu her zaman yaşadım.
Kutlular Ağabeyin kendi hayat hikâyesinin anlatıldığı “İşte Hayatım” adlı eserini okuduğumda, kendisine karşı duyduğum hayranlığım bir kat daha artmıştı. Dâvâsına ve Üstadına sadık olması, daima müsbet hareket ederek şiddetten yana olmaması, mahkemelerde kendini değil dâvâsını ve Risale-i Nur hakikatlerini savunması, mertliği ve dobra dobra doğru bildiği hakikatleri çekinmeden ifade etmesi takdire şayan vasıfları arasında sıralanabilir.
Kutlular Ağabeyi sert ve ciddî, ama şefkatli mizacıyla hatırlıyorum. Hakta sebat onun çok özel bir vasfıydı. Nitekim “İşte Hayatım” kitabında bu mizacı ile ilgili şu beyanda bulunur: “İnandığım dâvâdan beni hiçbir güçlük, ihanetler de dâhil çeviremezdi. Fıtrî yapım böyleydi. Risale-i Nur’dan aldığım ölçüler de yapımdaki bazı özellikleri hakta kullanma noktasında beni eğitmişti. Meselâ, inatçı, müthiş inatçı bir insandım. Bu yönümü hakta sebata çevirmem Risale-i Nur tarafından emrediliyordu; ben de çevirmiştim.”
Mehmet Kutlular Ağabeyin bizlere kazandırdığı en önemli vasıflardan birisi de meşveret müessesesini tesis etme anlayışıdır. Medrese hayatında karşılaşabileceğimiz problemleri kendi meşveretlerimizle çözmemiz gerektiğini daima bizlere telkin ederdi.
Hatta bir sorun olmazsa bile her hafta medreselerde meşveret yapmamızı önerirdi.
Çok dakik bir insandı. Verdiği sözü yerine getirmek onun kişiliğinin bir özelliğiydi. Almanya’da Mehmet Kutlular Ağabey ile Şükrü Bulut Ağabeyin evindeyiz. Bonn şehrinde bir pikniğe gideceğiz. Herkes hazır ve kalkmak üzere. Ben ise dalmışım ve sakal tıraşı olmadığımın farkına varmışım. Sakal tıraşı olmak için izin istedim. Fakat o ciddî tavır ve dik bakışlarıyla Mehmet Kutlular Ağabey bana bakarak, “senin yüzünden geç mi kalalım?”, şeklinde bir hitapta bulunmuştu.
Ağabey, çok hızlı tıraş olurum, deyip lavaboya atıldım. Sanırım hayatım boyunca bu kadar hızlı bir sakal tıraşı olmamışımdır.
Mehmet Kutlular Ağabeye tekrar rahmet diliyorum. Rabbim hüsnü şahadetimizi kabul buyurur inşallah.
Mekânı Cennet olsun. Rabbim, Peygamber Efendimizle (asm) ve Hz. Üstadla (ra) haşr eyler inşallah.
Fotoğraf: Fatih Akkuş