"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nurcular ve kıyafetleri (1)

Nuri Mannas
30 Ağustos 2021, Pazartesi

Külâhın sat yine lâkin yokuncul olma na-merde
Cihanda kelle sağ olsun külâh eksik değil merde

Necib (Sultan 3. Ahmed)

Sarığına el uzatmaya kalkan velâyet düşmanı valiye “Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum” diyerek itiraz eden Bediüzzaman Hazretlerinin kendisine has kıyafetinin ve dik duruşunun sebepleri kendisi tarafından izah edildiği için herkesçe malûmdur.

Üstadın talebeleri kıyafet yönünden Üstadı taklit etmemişlerdir. Üstadımız da onlara böyle bir görev vermemiştir. Üstaddan sonraki Nur Talebeleri ise başka birçok konuda olduğu gibi kıyafet konusunda da Üstada değil, Üstadın talebelerine benzemeye çalışmışlardır.

Kıyafet konusunda ölçü ve sınırlar fıkhen bellidir. Ancak iki konu öteden beri hem ehl-i iman ve hem de Nurcular arasında kıyl ü kàl sebebi olmuştur. Erkeklerde sarık ve cübbe ve hanımlarda çarşaf meselesi.

Sarık ve cübbenin Üstadın şahsî kıyafet tercihi ile ilgili bir yönü de vardır.

Biz bu yazımızda önce genel olarak sarık ve cübbeyi ve Üstadın sarık ve cübbesini ele alıp ardından Nurcuların sarık ve cübbeye bakışı ve kıyafet tercihleri ile ilgili bazı tesbitlerimizi paylaşacağız.

Sarığın ve cübbenin anlamı

Eskiden beri bütün toplumlarda asiller ve hürler örtü ile vücutlarını örttükleri gibi başlarını da serpuş (Farsça “baş-örten”) ile örterlerdi. Hatta çoğu toplumda kölelere ve alt sınıftan sayılanlara baş örtme yasaklanıyor ve böylece toplumdaki statü netleştiriliyordu. (Bu açıdan bakıldığında “yalınayak başıkabak” tabiri aslında fakirlikle birlikte hukuksuzluğu da ifade etmektedir).

Günümüzde bu durum değişmiş ve başa konulan örtü bir “sembol” ve bir “asalet âlâmeti” olmaktan neredeyse tamamiyle çıkmıştır.

Orta Doğu toplumlarında ise asiller ve hürler eskiden beri baş “örtü”sü olarak genellikle çeşitli biçimlerde ve renklerde sarık kullanıyorlardı. Bu sebeple bu toplumlarda sarık çok eskilerden beri bir rütbe ve sınıf göstergesi olarak kabul edilmiş kıyafet parçalarından biridir.

Fes, külâh ya da kavuk üzerindeki sarık bilhassa ilmiye (ulema) sınıfının simgesi ve rütbe âlâmetidir. TDV İslâm Ansiklopedisi’nde “kavuk” maddesinde şu bilgiler yer almaktadır:

“Osmanlı ulemâsı daha çok örf giymiştir. Takke, fes ve emsali başlıkların üzerine sarılan sarığa örf tabir edilirdi. Bunlar önceleri gelişigüzel sarıldığı halde I. Ahmed devrinden itibaren usûle tâbi tutulmuştur. İlmiye sınıfının derecelerine göre değişik kavuklar kullanılırdı. Hâcegân sınıfının kavuklarına kafesli destar sarılırdı. … Kavuk üzerine ulemâ beyaz; tarikat mensupları beyaz, kırmızı, yeşil, siyah; halk ise ağbanî sarık sarardı. Sarık sarılış şekline göre dardağan, silme, burma gibi adlar alırdı. Sarığın sarkık olarak bırakılan ucuna taylasan denirdi.”

Ulema, sarığını padişahın huzurunda bile çıkarmazdı. Bu onun ilminin bir gereğidir. Nitekim TDV İslâm Ansiklopedisi’nin “kıyafet” maddesinde şu bilgi nakledilmektedir: “Süyûtî’nin Sultan Kayıtbay’ın huzuruna taylasanla girdiği için onu kızdırdığı ve kendini savunmak için bir risâle yazdığı bilinmektedir.”

Sarığın ve cübbenin sârıkları

Bid’akârane rejim, Batılılaşma ve modernleşme kılıfı altında İslâm şeairini tahrip maksadıyla adımlar atmaya başladı. 1925 senesinde resmî görevli bütün erkeklere ve dolayısıyla bu kapsamda imamlara dış mekânda şapka giymek mecbur edildi. Böylece imamların resmî ve meslekî kıyafeti olan sarık ve cübbe fiilen de cami içine hapsedildi ve sarık ve cübbe geleneği zor kullanma yoluyla kalkmış oldu.

İlgili kanun şu şekilde idi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve mahalliyeye (genel ve yerel idareye) ve bilumum müessesata (kurumlara) mensup memurîn ve müstahdemîn Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumî serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın (buna aykırı bir alışkanlığın) devamını Hükümet men eder.”

Bu kanun görünüşte Tanzimat ile başlayan yenileşme ve değişimi takip etmekte gibi görünse de aslında değişimin amacını ve yönünü tamamiyle lâdinîlik ve sekülerizm yolunda değiştiren bir düzenlemedir.

Nitekim Necdet Aysal adlı İnkılâpçı Kemalist yazarın “Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi” (ÇTTAD)’nde yayınlanan “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Giyim ve Kuşamda Çağdaşlaşma Hareketleri” adlı makalesinde bu konuda yer alan bazı bilgiler şöyledir (ÇTTAD, X/22, (2011/Bahar) https://dergipark. org.tr/tr/ download/article-file/233438):

1909 yılında yayınlanarak yürürlüğe giren “Elbise-i Askeriye Nizamnamesi” ile askerî kılık ve kıyafette yapılan düzenlemeler zamanla sivillere de uygulanmış ve çeşitli memur sınıflarının kıyafetlerini belirleyen yeni nizamnameler yayınlanmıştır. “Bu nizamnamelerde cübbe ve sarık yalnız ulemanın giysisi olarak kalacak, diğer siviller ise tek başlık olarak sadece fesi giyeceklerdir.”

Okunma Sayısı: 4355
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı