Nur dersleri iman ve Kur’ân hakikatlerinin okunup müzakere edildiği; burada hem aklın, hem kalbin, hem ruhun, hem de bütün lâtifelerin feyz aldığı nuranî meclislerdir.
Nur Talebeleri’nin meşgul oldukları bu iman ve Kur’ân hizmetleri, ‘sahabe mesleği’ olup her türlü siyasetin üstünde ve ‘kâinatın en büyük meselesinden daha büyük’ bir meseledir. Nur derslerinin usûl ve esaslarını bizzat Hz. Üstad belirlemiş, kendisi de ‘bir ders arkadaşı olarak’ bu halkaya dahil olmuştur.
Nurlar’la bir şekilde meşgul olanlarda, dünyevî ve ruhî sıkıntıların azalıp kaybolduğu, buna mukabil ferahlık, kolaylık ve bereket sebebi olduğu ehlince musaddaktır. Maddî ve manevî sadâka nasıl ki belâların def’ine vesiledir; bir beldede bu iman hakikatlerinin okunup müzakere edilmesi de inşallah belâların kalkmasına, daha beterlerinin gelmesine engel olacaktır.
Üstad her halükârda hizmetleri bırakmamış; ‘Üstadım zindanda bile mi?’ diyen talebesine: ‘Evet zindan da bile! Yarın, belki bu şartlar da elimize geçmeyebilir’ demiştir. ‘Yüzde yüz helâket ihtimali olsa bile, hizmeti bırakmama’ dersini vermiştir.
Malûm salgın sebebiyle bazı beldelerde derslerin tamamen ve ‘meşveret kararıyla’ tatil edildiğine dair haberler bize kadar geldi.
Kanaatimce; tamamen tatil etmek yerine seyreltmek daha uygun olur. Kronik rahatsızlığı olanlar, belli yaşın üzerinde olanlar gitmeyebilir. Mümkünse küçük ve dar mekânlar değil, geniş mekânlar tercih edilir. Dersten önce mekân güzelce havalandırılıp, ortak kullanılan yerler dezenfekte edilebilir. Tedbirlere riayet edilerek dersler yapılır.
Hiç olmazsa, gençler gelip derslerini yapabilirler. İki-üç gruba ayırıp, haftanın farklı günlerinde ders yapılabilir. Çünkü önemli olan, o beldenin gök kubbesi altında bir miktar iman ve Kur’ân hakikatlerinin okunmasıdır. Üstadın bütün gün çalışan çiftçi talebelerine ‘hiç olmazsa kitabı açıp kapayın’ demesi manidardır. Aslolan dershanenin ışığının yanması, nurun parlamasıdır.
Meşveret, dersleri tatil etmek için yapılmaz. Hizmeti, dersleri nasıl daha ileri seviyeye götürürüz, diye yapılır. Bir tarafta dershanemiz olsun diye gayretle inşaatlara hız verirken, diğer tarafta mevcutların kapısına kilit vurmak; insanı ind-i Îlahide mesul eder. Fıkrada olduğu gibi dağılınca tekrar toparlanmak da hayli zor olur. İmam, Bektaşiye namazı anlatmış. “Kırk gün devam etsen hiç zor gelmez” demiş. Bektaşi de “sen kırk gün terk et, bak bakalım bir daha başlayabiliyor musun?” demiş.
Gerekli bütün tedbirleri alıp, sonra tevekkül ederek hizmete devam esastır. Virüs bulaşacaksa, hakkımızda takdir edilmiş ise AVM’de de bulaşır, sokakta da. Ecel birdir, tagayyür etmez. Hem Azrail (as) gelecekse hizmet başında gelsin. Şuur ve basiretle, yılmadan bıkmadan devam. Azamî tedbir içinde, azamî gayret ve azamî hizmete devam edenlerden olmak için duâ ve derslere devam inşallah.
Mehmet Kutlular Ağabeyin 12 Eylülde kendisine yapılan teklifi nasıl reddettiğini bir kez daha hatırlayalım. Hizmet olduğu sürece engeller de olacaktır. Sadece şekli ve rengi değişir o kadar. Deryaları geçip de, derede boğulmaktan Allah’a sığınırız.
“Beni Konsey gönderdi. Sizinle beraber çalışmak istiyoruz. Bizimle çalışırsanız, biz de bütün devlet imkânlarını emrinize tahsis ederiz ve size her hususta yardımcı oluruz” dedi.
Çalışma şartlarını şöyle sıraladı: “Evvelâ, şu Beyazıt’ta yaptığınız yüz elli, iki yüz kişilik derslerinizi kaldırmalı, tatil etmelisiniz.
...
Cevaben: “Biz derslerimizi kaldırmayız, kaldıramayız. Okuduğumuz eserler Kur’ân tefsiridir. Siz bizi gelir, yakalar, götürürsünüz. Biz çıktığımız zaman yine kaldığımız yerden başlarız.”
Zira ihtilâl şartlarına rağmen, biz derslere devam ediyorduk. Konsey bunlardan rahatsız oluyordu. Bütün resmî ve gayrı resmî dernek, vakıf, cemiyetlerin toplantıları, hepsi askıya alınmış, yasaklanmıştı. Fakat biz bu yasağı dinlemiyorduk.”