Cemaat denince, bir amaca dayalı, bir fikir etrafında fertlerin bir araya gelmesiyle belli ilkelere bağlı topluluk olarak tanımlayabiliriz.
Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çok farklı cemaat ve kuruluşlar mevcuttur. Gaye ve maksatları değişken olan bu cemaatlerin sayıları oldukça fazladır. Demek, cemaatleşmek insanlığın ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Ondandır ki Türkiye’nin gündeminde bir şekilde yer almaya devam ediyor. Aralarında kamplaşma, kutuplaşma, bir diğerini ötekileştirme sendromu olmadıkça ve insanî ilişkiler dostça devam ettikçe, insanların hak, hukuk, din ve vicdan hürriyetine karışmadığı müddetçe, yasalara bağlı, Türkiye’nin hassasiyetlerine duyarlı, ezana, bayrağa saygılı, demokrat çizgide kaldıkları müddetçe, bir sıkıntı yoktur. Herkes kendisini bir cemaate mensup veya yakın hissedebilir.
Risale-i Nur’da, Cemaat konusunu ele aldığımızda, direkt Külliyata yönelmenin zarureti ortadadır. Üstad Hazretleri bu zamanda cemaatin önemini şöyle belirtiyor:
“Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı manevisinden gelen dehasına karşı mağlûp düşebilir...” (Emirdağ Lâhikası-I, s. 70.)
Üstad “Zaman şahsiyet ve enaniyet zamanı değil, cemaat zamanı” derken cemaatin önemini vurguladığı gibi aynı zamanda önemli bir vasfını da belirtmektedir. O da cemaatin şahsiyet ve enaniyet karşıtı bir özellik taşıyor olmasıdır. Bu öyle bir cemaat olmalı ki şahs-ı maneviyi temsil eden havuzda, erimemiş bir şahıs ve enaniyet buzu kalmasın. Bu anlayış “vazife-i imaniye”nin başarısı için de mecburîdir. Çünkü ferdî şahısların dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı manevisinden gelen dehasına karşı mağlûp düşebilir.”
Bu bağlamda, cemaat yapılanmasında meşveret kavramı, Risale-i Nur modelinde ise yapılanma şekli yataydır, yani kardeşlik ilkesine dayanmaktadır. Yatay ekseninde ise, cemaat mensupları, cemaatin yapısını korumak, kol kanat germek, hizmet prensiplerine duyarlılıklarını pekiştirmek için gayret göstermekle mükelleftir. Ancak cemaatin omurgasını inşa etmek ise, bütünleşerek mümkün olur. Meşveret ederken herkes farklı bir fikre sahip olabilir. Önemli olan fikirlerini rahatça ifade edebilmesidir. Oylama yapıldığında kendi reyi azınlıkta kalsa dahi alınan kararın gereği olan icraata muhalefet etmez, aksine severek katkı yapar. Zira kendisinin de destek verdiği ortak akıl böyle karar vermiştir. Ortak akla razı ve tabi olur ve buna uygun icraat yapar. Zaten cemaatte vahid-i sahih, fikir birliği değil, uygulama birliği, yani aynı hedefe doğru “uygun adım” yürüyebilme yeteneğidir.
Cemaatin birlik yapısını korumak meşveretin aldığı kararlara uymakla mümkün olur. Bu müşterek şuuru yerleştirmek ve bu hizmet yapısı içinde kardeşleri, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olarak kabullenmek suretiyle ve bu bilinçle hizmeti ayakta tutabiliriz. Cenab-ı Hakk’ın şu çağrısına kulak verelim: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin. (Al-i İmran Sûresi, Âyet. 103)