"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Deccal arz-ı endam ederken - 1

Mustafa Eren BOZOKLU
27 Temmuz 2024, Cumartesi
Toplumların nasıl değiştiğini yorumlamaya çalışan pek çok görüş arasında çok kritik önemi haiz bir önerme, Marx ve Engels’in önermesi genel olarak Marksizm olarak bilinmektedir.

Marksizm nihai olarak komünist bir toplumun ortaya çıkacağını savunan bir önerme olup şimdi bile tarih boyunca kendisinden en çok bahsedilen ve atıf yapılan fikir olma özelliğini korumaktadır. Komünist toplum tüm sınıflardan arınmış ve otoritenin her bireye yayıldığı bir düzenin hayalidir. İnsan toplumları arasında sınıflara yol açan din, milliyet, mülkiyet, aile gibi tüm tarihsel kurumların komünizm tarafından dışlandığı görülür.

Marksizm’e göre toplumların değişimi hep sınıf çatışmaları üzerinden meydana gelmektedir. Çatışmanın kaynağı ise, esas olarak, üretim biçiminin esaslı şekilde değişmesidir. Basitçe anlatmak gerekirse geçimini emeği ile sağlayan ücretli kesim (işçi sınıfı) ile sermaye sahipleri (burjuva) arasında sertleşen ilişkiler temel sosyal değişimleri de tetiklemektedir. Hülasa edersek Marksist Teori üretim biçiminin artık ihtiyaca cevap vermemesi, sermayedarın zenginliğini artırmak için yeni yollar araması ve yeni teknolojilerin mevcut üretim şeklini kökten bir başkalaşmaya zorlaması değişimin temel dinamiğini oluşturduğunu söylemektedir. Bu durumda işçi sınıfının idareyi ele alması kaçınılmaz olacaktır.

Ancak burjuvanın bir türlü yok edilemeyişi, üstelik üretim tekniğini geliştiren, silah gücünü üreten ve/veya bunlara finansman sağlayan mekanizma içinde burjuvanın yer alması, Marksist hayalin -pek çok sebeple birlikte- bir türlü mümkün olamamasını netice vermektedir. Komünist rejimlerin çöküşü, Kapitalizmin yer küremizi işgal edişi, liberalizmin ve demokrasinin yükselen fikirler haline gelmeleri Marksist Teorinin kendini gerçekleştirmesi için başka şeylere ihtiyacı olduğunu göstermektedir.

Genelde Marksizm’in karşıtı olarak gösterilen, aslında tam da buna tekabül etmeyen Kapitalizm, rekabeti esas alması, üretimi ve tüketimi teşvik etmesi dolayısıyla insan nefsine hoş gelen hürriyetin bir formunu barındırmasıyla herkesi cezbedebilmektedir. Serbest piyasa ekonomisi herkese zengin olma fırsatı sunmaktadır (!). Dolayısıyla Komünizmin sözde “eşitlikçi” söylemi Kapitalizmin sözde “hürriyetçi” söylemi karşısında sürekli yenik düşmeye mahkum görünmektedir.

Günümüzde burjuva çok daha etkin bir hale gelmiş ve devletleri, kültürleri, akademik camiayı, bilim, kültür ve sanat çevrelerini de yönlendiren/tehdit eden bir konuma yükselmiştir. Bugün üretim biçimini değiştirmek yanında inanç, kültür, ilim, aile, cinsiyet gibi temel insani kurumları da düzenleme kudretine sahip olan bir burjuvaziyle karşı karşıyayız. Kapitalist ve liberal yaklaşımlarla, Marksizmin yapamadığı şey, tek tip bir dünya düzeninin oluşması hayali gerçekleşmek üzeredir.

Yeni dünya düzeninde insanlara vaad edilen en çarpıcı şey “olabildiğince özgürlük”tür. Ancak bu özgürlük sadece bireysel (aslında nefse tanınan) bir özgürlük olup, bu özgürlüğün bir bedeli olarak tarih boyunca insanı güçlü kılan, şekil veren, ona bir yaşama sebebi sunan, ölüm karşısında bir tutum geliştirmesine yardımcı olan din, kültür, toplum, cemaat, aile gibi otoritelerin dışlanması gerekmektedir. Görüleceği üzere vaad edilen özgürlük Kapitalizmin özü ile Marksizmin ideolojisinin birleşmesini ifade etmektedir. Görünürde Marksizm, Kapitalizm karşısında yenilmiştir ancak bu yenilgi “gerçek bir ruha sahip olmayan” dolayısıyla toplumla ilişkisi hep arka planda kalarak yürüyebilen burjuvaya, kendine ait bir toplum ve gelecek inşa etmesi için bir ideaya, bir ruha sahip olma fırsatı vermiştir. Bu yeni duruma, yani Kapitalist özgürlük ile Marksist eşitliği tek bir dünya düzeni içinde gerçekleştirme girişimine Neo-Liberalizm diyoruz.  George Orwell’in “Hayvan Çiftliği” ve “1984” romanlarında işaret ettiği ütopik despotik düzen kendini gerçekleştirmek üzeredir.

Peki Neoliberalizme zemin hazırlayan olaylar nelerdir? İkinci Dünya Savaşında toplumların direncinin düşmesi, ekonomilerin iflası ve ulus devletlerin zayıflaması sonucunda milletlerin koruma kalkanları hasar almış ve devletlerin egemenlikleri oldukça zayıflamıştır. Postmodern felsefe ile tanışmamız tam bu hengamda gerçekleşecektir. Artık büyük ideallerin, devasa yapıların (dinler, ideolojiler vs.) ve koruma kalkanlarının (devlet, millet, kültür, aile vs.) yerini mikro düzeyde kendi başına yetebilen tek bir insan tipi ve olabildiğince küçülmüş toplulukların yer alması gerektiğini savunan fikirler ortaya çıkmıştır.

Postmodern durumun olumlu yansımaları olarak Avrupa Birliğinin ve küresel ve bölgesel düzeyde birliklerin ortaya çıkışı örnek verilebilir. Ancak buna karşılık finans dünyasını kontrol eden, silah endüstrisini elinde tutan, sanat ve bilim dünyasına yön veren ve toplumsal düzeni istikrarsızlaştırma gücüne ulaşmış, oldukça cüretkâr ve saldırgan yeni bir burjuva tipi de ortaya çıkmıştır. Bu yeni burjuva çoğunlukla demokrasilerde konuşlanmakta ve içinde konuşlandıkları demokrasileri ve ulus devletleri yok etmeye çalışmaktadır. Ahir zamanda ortaya çıkacağı haber verilen Büyük Deccal, Kapitalist dünya düzeni içinde Marksist felsefeyi esas tutarak hareket eden bu yeni burjuvanın çalışmalarıyla sokaklarımızda arz-ı endam etmeye ve her yerde görünür hale gelmeye başlamıştır.

Okunma Sayısı: 2262
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • smn

    27.7.2024 13:32:53

    bilgilendirme için tşekkürler.

  • S.topuz

    27.7.2024 06:23:56

    ..."Kezalik yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor. Maalesef tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve terahhuma sebeb iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor. Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti mûcib iken, esaret ve sefaleti intac ediyor. Eğer bu söylediklerime bir şahid istersen âlem-i medeniyete bak, istediğin kadar şahidler mevcuddur." Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, İşarat-ül İ'caz - 45

  • S.topuz

    27.7.2024 06:22:19

    "Âlem-i insaniyeti zelzelelere maruz bırakmakla yıkılmağa yaklaştıran birinci kelimeyi sildiren ancak zekattır. Nev'-i beşeri umumî felâketlere sürükleyen ve bolşevikliğe sevkedip terakkiyatı, asayişi mahveden ikinci kelimeyi kökünden kesip atan, hurmet-i ribadır(Faizin yasaklanması). Arkadaş! Heyet-i içtimaiyenin hayatını koruyan intizamın en büyük şartı, insanların tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır. Havas kısmı avamdan, zengin kısmı fukaradan hatt-ı muvasalayı kesecek derecede uzaklaşmamaları lâzımdır. Bu tabakalar arasında muvasalayı temin eden, zekat ve muavenettir. Halbuki vücub-u zekat ile hurmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-ı muvasala kesilir, sıla-i rahm kalmaz. Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilal sadâları, hased bağırtıları, kin ve nefret vaveylâları yükselir." İşarat-ül İ'caz - 45

  • S.topuz

    27.7.2024 06:10:01

    " اَلزَّكٰوةُ قَنْطَرَةُ الْاِسْلَامِ hadîs-i şerifi mervîdir. Yani müslümanların birbirine yardımları, ancak zekat köprüsü üzerinden geçmekle yapılır. Zira yardım vasıtası, zekattır. İnsanların heyet-i içtimaiyesinde intizam ve asayişi temin eden köprü zekattır. Âlem-i beşerde hayat-ı içtimaiyenin hayatı, muavenetten doğar. İnsanların terakkiyatına engel olan isyanlardan, ihtilallerden, ihtilaflardan meydana gelen felâketlerin tiryakı, ilâcı muavenettir. Evet zekatın vücubu ile ribanın hurmetinde büyük bir hikmet, yüksek bir maslahat, geniş bir rahmet vardır. Evet eğer tarihî bir nazarla sahife-i âleme bakacak olursan ve o sahifeyi lekelendiren beşerin mesavîsine, hatalarına dikkat edersen, heyet-i içtimaiyede görünen ihtilaller, fesadlar ve bütün ahlâk-ı rezilenin iki kelimeden doğduğunu görürsün. Birisi: "Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün bana ne." İkincisi: "Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim." İşarat-ül İ'caz - 45

  • Mehmet

    27.7.2024 05:49:53

    Marksizm de kapitalizm de her ikisi insanlara manevi huzuru vermediğinden toplumlarda kargaşa, anarşi ve savaş eksik olmuyor. Türkiye de her iki imden beslenen kemalizmden kurtulmadığı müddetçe huzuru bulamaz. İnsanlara maddi ve manevi huzuru sağlayan tek şey hak din olan İslamiyeti doğru ve hakkıyla yaşanması ile olur, çünkü kainat yaratıcısının emirlerine uymakla huzur bulunur.

  • Pelin Kurukahveci

    27.7.2024 05:08:04

    Liberal görüşlerde marksist görüşler kadar tehlike arz ediyor. Lgbt sapkınlığı gittikçe daha fazla dayatılmaya başlandı.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı