"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“O kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki...”

Mikail YAPRAK
07 Mayıs 2015, Perşembe
Yavuz Sultan Selim pek sade giyinirdi. Bunun sebebini soranlara, “Süslü ve şa’şaalı giyinmek külfetten başka bir şey değildir.

Boş yere bu külfete katlanmak istemiyorum” derdi. Bir elbiseyi eskiyene kadar giyerdi. Bütün devlet erkânı da böyle davranmak mecburiyetinde kalırdı. 

Bir defasında Venedik elçisinin huzur-u şahaneye geleceği haberi gelince; vezirler, sadrazam aracılığıyla durumu kendisine tedirginlikle iletip üzerlerindeki hayli eskimiş elbiseleri yenilemek istediklerini ilettiler. 

“Münasiptir” dedi. 

Elçinin geleceği gün bütün vezirler, yeni elbiseleriyle padişahın huzuruna vardılar. Fakat Sultan Selim’in aynı eski elbiselerle tahtında oturduğunu hayretle gördüler. Keskin kılıcını tahtın basamağına koymuş, oturuyordu. Pencereden giren güneş ışığıyla bulaşan kılıcın parıltısı gözleri kamaştırıyordu. 

Görüşme bittikten sonra Yavuz Selim, Hersekzade Ahmet Paşa’ya dönerek, “Var, elçiye sor bakalım, bizi nasıl bulmuşlar?” emrini verdi. Ahmet Paşa, Padişahın emri üzerine, Venedik Elçisi’ne “Padişahımızı nasıl buldunuz?” diye sorar. Elçi şu cevabı verir: 

“O kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki, kendilerini göremedim bile.”

Ahmet Paşa, elçinin bu sözlerini nakledince Sultan Selim, orada bulunan devlet erkânına dönerek şöyle dedi: 

“İşte kılıcımızın ağzı kestikçe, düşmanın gözü ondan ayrılmayıp bizi görmez. Ama Allah esirgesin kesmez olursa, hem bizi görür, hem de tepeden bakar.”

(Sultan Selim’in bu beyanına göre, parantez içinde halimize bakalım. “Maddî kılıç artık kınına girmiştir.” Aziz ve Celil olan Rabbimiz, şanlı ecdadın evlâtlarına manevî elmas kılıç olan Risale-i Nurları ihsan etmiştir. İmanımıza kuvvet; millî, manevî ve siyasî efkârımıza yön veriyor. Ve “Medenîlere galebe ikna iledir.” Onlara galip gelmek; her gün farklı ve süslü elbiseler giyinmek ve boğaza kadar israfa gömülmüş saraylarla olmaz. O elmas kılıcı ele almak ve dünyaya ilân etmekle olur. Tam tersine neşrini durdurmak ise vahim bir hatadır. Bakalım o nurları nokta-i istinad yapmak kimlere nasip olacak?)

Yavuz Sultan Selim, İslâm Birliği için çok gayret gösterdi. Nitekim Bediüzzaman da ittihadı izah ettikten sonra şöyle der: “Elhasıl, Sultan Selim’e bîat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o vilâyat-i şarkîyeyi ikaz etti, onlar da ona bîat ettiler.”

Sultan Selim, İslâm Birliği maksadını bu şiirle şöyle dile getirir:

“İhtilâf u tefrika endişesi,

Kûşe-i kabrimde dahi bîkarar eyler beni.

İttihadken savlet-i a’dayı def’e çaremiz,

İttihad etmezse millet dağdar eyler beni.”

(Bölünüp dağılma endişesi, mezarımda dahi rahatsız eder beni. Düşmanların hücumuna karşı tek çare birlik-beraberlik iken, birlik olmazsa millet, kızgın demirle dağlanmış gibi yanarım.)

Yavuz Sultan Selim’in vefatından sonra, âlim ve şair Şeyhülislâm Kemal Paşazade’nin kaleme aldığı mersiyenin bir kıt’ası şöyledir: 

“Az zamanda çok işler etmiş idi, Sâyesi olmuş idi âlemgir. Şems-i asr idi asırda şemsin, Zılli memdûd olur zamânı kasîr. 

(Az zamanda çok işler başarmıştı. Gölgesi bütün cihanı tutmuştu. O padişah ikindi güneşi gibiydi. Bu vakitte güneşin gölgesi uzun, ömrü de kısa olur.)

RİBÂT

Sözlükte “bağ” anlamına gelen ribât, ıstılâhta, sınır ve karakollarda düşmanın tecavüzünden ülkeyi korumak için nöbet tutan askerlere, sınır boylarında askerlerin ikamet ettiği kışla ve karakollara ve at sürüsüne denir. “Rebata” kökü Kur’ân’da bazı âyetlerde geçer. Bu âyetlerde: Allah’ın (cc), Ashab-ı Kehf’in kalbini îmân ve ibadete bağladığı, itaatte daim kıldığı; çocuğunu bir sandık içinde ırmağa bırakan Musa’nın (as) annesinin kalbini teskin ettiği; Uhud Savaşı’nda mü’minlerin kalplerine sekinet, güven ve huzur verdiği bildirilmiş ve ribât yapılması emredilmiştir. “Râbıtû” emri; Allah yolunda cihad yapmayı, güçlü ve birlik içinde olmayı, dini ve vatanı savunmayı, bu konuda gereken her türlü hazırlığı yapmayı ifade eder.

Yurtdışında, hele ki Bediüzzaman’ın tabiriyle, “Hıristiyan şevketi dairesi olan Frengistan”da yaşamak, meğer neymiş de farkında değilmişiz! Evet buralarda yaşayan Müslümanlar, çoğu zaman iş-güç, ekmek parası derdine, çileli bir gurbet hayatına kendilerini mahkûm hissetmişler ve öyle hissedenler hâlâ çoğunlukta.

Halbûki bu bir “mahkûmiyet” değil, “mazhariyet”tir. İslâm ahlâkını, Müslüman olmayanlara göstererek, onların İslâm âlemine hücumlarına mânen, fikren set çekmek; bir anlamda sınırlarda nöbet tutmak, yani ribat sayılmaz mı?

Okunma Sayısı: 4614
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • faruk beyazıt

    8.5.2015 00:05:53

    Risale-i Nur şakirtleri bir an önce Risale-i Nurların neşri hakkındaki düzenlemelerin hayata geçirilmesini ve yayınlar üzerindeki muvakkat örtünün veya fetret halinin kaldırılmasını Cenab-ı Haktan niyazda bulunuyor çok dua ediyorlar. Risale-i Nur,üstadın kendi ifadesiyle bir nevi, manevi surette bir Seddi Zülkarneyn’dir. Güvenlik ve asayişin bekçisi, asayişe tesaddi ve tasallut eden anarşistlerin de panzehiridir.Öyle ki saray dahi Bu manevi sedde sığınarak kendini muhafaza edebilir.aksi taktirde zındıkanın atom bombası niteliğindeki fesadına karşı dayanamayacaktır ki Karun'un maddi gücünün yetersizliği biliniyorken. NOT: Bizler 400 gündür içe kapanık kendi gözümüzle bakıyoruz biraz da İ.Hilmi Ünlü abimizin basiretli gözüyle bakmayı deneyelim. Cenab- Hak ribatınızı kabul ve makbul etsin.Selamlar.

  • İ.Hilmi Ünlü

    7.5.2015 17:36:17

    Aziz dostum ve değerli kardeşim Mikail. Bu kelamımı bir tenkit krıtik olarak değil zamana not düşmek kabilinden yazıyorum. Genelde yazılarınızı takdirle karşılıyor ve beğeniyorum. Yazındaki "..neşrini durdurmak.." beyan ve hükmün vahim bir hatadır. Neşriyat durmamış Nur Talebelerinin geniş anlamda irtibatsızlığı her bir grubun ferdi içe kapanık bakışı neticesi Nur Talebeleri genel anlamda bir şahs-ı manevi oluşturamayıp her bi grub aslanlar gibi ferdi kalmaları nedeniyle hata gibi bir görüntü zuhur etti. Şahsen bu duruma kaderi bir netice ve bu tarzla bizlerin tam idrak edemediğimiz Üstadın iradesinin tecellisi olarak bakıyor ve değerlendiriyorum.

  • Mahmut Koç

    7.5.2015 12:40:50

    Bu makalenin özü bu parentezde gizli: (Sultan Selim’in bu beyanına göre, parantez içinde halimize bakalım. “Maddî kılıç artık kınına girmiştir.” Aziz ve Celil olan Rabbimiz, şanlı ecdadın evlâtlarına manevî elmas kılıç olan Risale-i Nurları ihsan etmiştir. İmanımıza kuvvet; millî, manevî ve siyasî efkârımıza yön veriyor. Ve “Medenîlere galebe ikna iledir.” Onlara galip gelmek; her gün farklı ve süslü elbiseler giyinmek ve boğaza kadar israfa gömülmüş saraylarla olmaz. O elmas kılıcı ele almak ve dünyaya ilân etmekle olur. Tam tersine neşrini durdurmak ise vahim bir hatadır. Bakalım o nurları nokta-i istinad yapmak kimlere nasip olacak?)

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı