Ölmeden önce bir baba oğluna şöyle der: Bu saati bana büyükbaban verdi. İki yüz yıldan eski bir saat. Ancak bunu sana vermeden önce bir iki şey yapmanı istiyorum.
Şimdi git sokağın başındaki saatçiye ve kaç para ettiğini sor.
Oğlu gider, döner ve babasına; “Saatçinin, bu eski saate ancak 5 dolar verebileceğini söyediğini” aktarır.
Babası tekrar şimdi de köşedeki kafeye git ona sor, der. Oğlu yine döner ve babasına, saate ancak 5 dolar değer biçildiğini söyler.
Babası bu defa da oğlunu müzeye gönderir. Oğul gider sorar ve babasına dönerek, saat için tam 1 milyon dolar verdiler, der.
Ve babası oğluna şöyle nâsihat eder: Bak oğlum, senin için doğru olan bir yer, değerinin bilindiği yerdir.
Doğru olmayan bir yerdeysen ve orada değerin bilinmiyorsa, buna üzülme. Senin değerini kimler biliyor ve seni takdir ediyorlarsa, orası senin için doğru yerdir. Senin için doğru olmayan yerde kalma! Kendi değerini kendin bil.
VEE.. ÖLMEK!
Ebû Bekir b. Abdullah el-Müzenî (rahmetullahi aleyh) anlatıyor:
İsrâiloğulları’nda mal mülk biriktirerek büyük bir servet edinmiş bir adam vardı. Ölüm döşeğine düştüğünde oğullarına:
-Bana mallarımı sınıf sınıf gösterin, dedi.
Oğulları da, içinde çok miktarda at, deve, hizmetçi, menkul ve gayrimenkul malların yazılı olduğu bir listeyi babalarına gösterdiler.
Adam listeyi görünce hasret ve pişmanlık içinde ağlamaya başladı.
O esnada ölüm meleği geldi ve:
-Seni ağlatan şey nedir? Sana bu nimetleri bahşeden Allah’a yemin olsun ki, ruhunu bedeninden ayırmadıkça senin evinden çıkmayacağım, dedi.
Adam:
-Bana biraz mühlet ver de malımı hak sahipleri arasında paylaştırayım, dedi.
Ölüm meleği:
-İş işten geçti; ömrün sona erdi. Bu söylediklerini ecelin gelmeden önce yapacaktın, dedi ve oracıkta canını aldı.
**
Ölüm meleği oradan mü’min bir kulun yanına varır. Ona selâm verir, o da selâmını alır. Ölüm meleği o âbid zata, kendisine yaklaşmasını söyleyerek, onun kulağına, ölüm meleği olduğunu söyler.
Âbid zât bunu duyunca:
-Hoş geldin sefalar getirdin. Neden bana uğraman gecikti? Allah’a yemin olsun ki, benim için, yeryüzünde kavuşmak isteyip de kavuşamadığım senden başka hiç kimse yoktur, der.
Ölüm meleği:
-Görmek, gidermek istediğin bir ihtiyacın varsa onu hallet, der.
Âbid zat:
-Benim en büyük isteğim şu an Allah’a kavuşmaktır, başka bir şey istemiyorum, der.
Ölüm meleği:
-Ruhunu sen hangi vaziyette iken almamı istersin? diye sorar.
Âbid zat:
-Bunu yapma imkânı ve ruhsatı var mı? der.
Ölüm meleği:
-Evet, bunu sağlamak için emir aldım, der.
Adam:
-O hâlde müsaade et, abdest alayım sonra namaza durayım, ben tam secdede iken ruhumu alırsın. Ölüm meleği adamın dediği gibi yaptı ve o secdede iken ruhunu aldı.
**
Ve biz de gençlik çağlarımızda yazdığımız “Son Gülüş” başlıklı şiirimizin son iki mısrasıyla “son” diyelim:
“Gülerek bu dünyadan göçenleri gördüm de,
Onlar gibi yaşamak ve ölmek istiyorum.”