Tarih sayfaları, haddini aşanların ibretli akibetleriyle doludur.
Aynı zamanda kendini bilip haddinden tecavüz etmeden ömrünü tamamlayan mutlu insanların serüvenleri de her zaman örnek alınıp nesilden nesile tevdi edilecek mahiyettedir.
Üstad Bediüzzaman, 1911’de Şam’da irad ettiği hutbeye başlarken, hamd ve salâttan sonra tam bir “haddini bilme“ dersi de vererek şöyle diyor:
“Ben haddimin fevkinde, bu minbere ve bu makama irşadınız için çıkmadım. Çünkü size ders vermek haddimin fevkindedir. Belki içinizde yüze yakın ulema bulunan cemaate karşı benim misalim, medreseye giden bir çocuğun misalidir ki, o sabî çocuk sabahleyin medreseye gidip, okuyup, akşam da babasına gelip, okuduğu dersini babasına arz eder.”
Müthiş bir ders! Hissemiz ziyade ola! Hayatın her alanında; enfüsî ve afakî, şahsî ve cemaatî her sahada: “Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez.”
Herkes haddini bilirse, her yer gül gülistan olur. En uç noktalardan; doğudan batıya, güneyden kuzeye kadar her yer; hatta merkez-i hükûmet olan Ankara bile, hatta eski pay-ı taht olan İstanbul bile...
“Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez.”
Bu dersin hangi makamda verildiğini, Lem’alar kitabındaki yerine havale ederek, kendi hâlimize dönersek; mezkûr kaide ve düsturun herkes için her alanda ne kadar vazgeçilmez olduğu, açıkça görülür ve kabul edilir.
Haddimi aşmış olmayayım, ama bu düsturun mefhum-u muhalifini de;
“Yazıklar olsun o adama ki, kendini bilmeyip haddinden tecavüz eder” şeklinde ifade edebilsek, bilmem hakikat incinir mi?
Bu haddini aşma; Risale-i Nurlara ilişme noktasına gelince de, peş peşe tokatlar haddini aşanların enselerinde patlamıştır, patlayacaktır.
SİYASETEN HADDİ AŞANLAR..
Haddini bilen kişi hattını da bilir. Hattını karıştırıp halt etmez. Sağa sola yalpalamadan istikametli yolunda devam eder. Haricî ve siyasî cereyanlara kapılmaz. Siyasî ve içtimaî mecralarda, Üstadlarının tatbikatına ve me’hazdaki kudsiyete kanaat eder.
Bâkî hakikatleri getirip, Kemalizm’in kontrolündeki gidişata ve zamanın ilcaatına tatbik etmeye kalkışarak, haddinden bin defa tecavüz etmez.
Çoğu yalancılık olan ve menfaat üzerine dönen günümüz siyasetleri; haddini aşmaların, hatları karıştırmaların ve halt etmelerin en çok revaçta olduğu bir arena hâline getirilmiştir.
HİKMET NAZARIYLA BAKMAK
Hazret-i Üstad, “Bize işkence edenler bilmiyerek, kader-i İlâhînin sırlarına akıl erdiremiyerek hakikat-ı îmaniyenin inkişafına hizmet ettiler“ diyor.
Bu açıdan bakarak, belki şöyle de düşünebiliriz: Bu antidemokrat gidişat; demokrat misyonun ve çeşitli entrikalarla dağıtılan demokratların, kitleler nezdinde “aranır” olmalarını sağlayacak ve bu gidişatın tek alternatifi olarak milletçe demokratlık daha da benimsenecektir.
Darbecilerin ve entrikacıların kontrolü ele geçirdiği dönemlerde ve mevcut hâlimizde demokratların devre dışı bırakılma çabalarının bilinmeyen hikmetleri ve kaderî boyutları elbette vardır.
Siyasî ahlâkın dibe vurduğu, hile ve entrikaların zirve yaptığı dönemlerde; demokratların aktif siyasetten uzak kalmasının hikmet ve rahmet cihetini de görmezlikten gelemeyiz.
Ezan-ı Muhammedî’yi (asm) aslına çevirmek gibi hayırlı icraatları olan ve şehitler veren bir misyonu, kudret-i İlâhî zayi ettirmeyecektir.