Türkiye’nin gerek demokratikleşme, gerekse Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik için en önemli ödevlerinden biri hiç şüphesiz insan haklarıdır. Bu mesele Türkiye açısından büyük bir problem olmaya devam etmektedir.
Türkiye’nin insan hakları alanında kendini yenilemesi ve AİHM nezdinde tescil ve teyit edilmiş olan bozuk sicilini düzeltmesi gerekirken, her geçen gün insan hakları ihlallerine bir yenisi daha eklenmektedir.
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye’de ağır hak ihlalleri yaşanmış ve Türkiye insan hakları konusunda maalesef çok kötü bir sınav vermiştir. İnsan haklarını koruyup geliştirmek devletin asli vazifesi iken, devlet her zaman olduğu gibi yine ihlallerin öznesi haline gelmiştir.
Devletin kendi kendini koruma refleksi böyle bir neticenin oluşmasına sebebiyet vermiş olabilir; ancak güvenliği sağlarken insan haklarından taviz vermemelidir.İnsan haklarının gelişmesi ve korunması için devletin yanı sıra, mağdurlara ve ulusal insan hakları örgütlerine büyük görevler düşmektedir.
MAĞDURİYETİ GİZLEMEK...
15 Temmuz sürecinde mağdurlar yaşadıkları mağduriyetleri gizlediler. Hakikati paylaşmak gayet doğal bir durum iken, toplumsal baskının fevkaladeliğinden olsa gerek mağdurların ekseriyeti yaşadıklarını kamuoyu ile paylaşmadıkları gibi insan hakları konusunda çalışan ulusal mercilere de müracaatta bulunmadılar.
Türkiye’de 1980 darbesinden sonra cezaevlerinde bulunan siyasi tutukluların yaşadığı işkence ve kötü muameleler neticesinde harekete geçen sol çevrelerce İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) gibi birçok insan hakları örgütü kurulmuştur. Yine mensuplarının neredeyse tamamı İslami çevreden oluşan İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) insan hakları alanında büyük mücadeleler vermiştir.
Ama ne yazık ki bu örgütlerin 15 Temmuz sürecinde sağlıklı bir şekilde “vaka izlemesi” yaptıklarından söz edemeyiz. Bu durumun oluşmasında şüphesiz ki, mağdurların da payı vardır.
ÖNYARGISIZ VE ÇİFTE STANDARTSIZ MÜCADELE
Başka bir sebep, insan hakları örgütlerinin sadece belli kesimlere mensup olan insanların haklarını savunmasıdır.Halbuki insan hakları mücadelesinin önyargısız ve çifte standartsız bir mücadele olması gerekir. İnsan hakları örgütlerinin üye ve gönüllü profilindeki tekdüzelikten dolayı, Türkiye’de insan hakları hareketi maalesef bağımsız bir hareket olmaktan çıkmaktadır.
Türkiye’de insan hakları mücadelesinin doğru yürüyebilmesi için her kesimden Türk, Kürt, sağ, sol ve İslâmî kesimden insanların bir araya gelerek ortak bir mücadele alanı oluşturmaları zaruridir.Ayrıca İnsan Hakları Derneği (İHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Mazlum-Der gibi bu ülkede yıllarını insan hakları mücadelesine vermiş örgütlerin tecrübelerinden istifade etmeleri gerekir.