"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türkiye’de hukuk-siyaset dengesi(zliği)

Mahir Kaya
21 Ekim 2024, Pazartesi
Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Yılmaz TUNÇ’un “Dünyanın en büyük adalet sarayı” diye övündüğü, Ankara Adalet Sarayının temelleri atıldı.

Adalet hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi için kuşkusuz modern ve donanımlı binalara ihtiyaç vardır. Ancak bir ülkede adliyelerin büyük olması övünülecek bir durum değildir. Aksine bu durum o ülkede ya suç oranlarının arttığını veya insanların suçlu ilan edilmeye çalışıldığını gösterir. 

Nitekim düşünürler bir toplumda yargı kurumlarının veya yargıçların fazla olmasını o toplumda adalet sisteminin problemli olduğunun göstergesi olarak kabul etmişlerdir. 

*** 

Bugün ülkemizde farklı kesimlerce yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı, adaletin tam manasıyla tecelli etmediği, masum insanların suçluymuş gibi muameleye tabi tutulduğu gibi sorunlar dile getirilmektedir. Yaşanan bu adlî problemleri hukuk, siyaset, eğitim ve diğer kurumsal ilişkilerden bağımsız olarak değerlendiremeyiz. Dolayısıyla burada Türkiye’nin hukuk sistemini, hukukçuların yetişme şeklini, siyasetin yargıya müdahalesini irdelememiz gerekir. 

*** 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138. maddesinde: 

“Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” denilmektedir. 

1876 tarihli Kanun-u Esasi’nin 86. maddesinde yargı bağımsızlığı “Mahkemeler her türlü müdahelâttan azadedir.” şeklinde ifade edilmiştir. Her ne kadar hukuk sistemlerinde  yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ilkelerine yer verilmiş ise de  uygulamada apayrı bir tabloyla karşı karşıya kalmaktayız. 

*** 

Kurumlar arası müdahale -özellikle siyasetin yargıya müdahalesi- hukuk eğitiminden başlayarak yargı kararlarının uygulanmasına kadar geniş bir süreci içine almaktadır.

Günümüzde hukuk fakültelerinin sayıca fazla olması, yeterli öğretim elemanı olmadan fakültelerin açılması, mezun sayısının fazla olması, eğitim sisteminin hukukun varoluş amacını sorgulamaktan uzak ezbere dayalı olması hukukçuların yetişmesi konusunda karşımıza çıkan en temel problemlerdir. 

Yargı standartlarının arttırılması ve adil yargılamanın sağlanabilmesi için, kemiyetten ziyade keyfiyete önem verilmesi gerekir. 

*** 

Hukuk eğitimini takip eden süreçte, yargı kurumunun temel aktörleri olan hukukçuların özellikle de hakim adaylarının belirli siyasi çevrelerin ve ideolojik yapılanmaların gözetimi altında gerçekleştirilen mülakat ile vazifeye alınması, hâkimleri henüz vazifeye başlarken bağımlı kılmaktadır. 

Yine mesleğini icra ederken hakimin adil ve doğru karar vermesi, kararın özgür iradeyle elde edilmiş olmasına bağlıdır. Hakimin vereceği karar neticesinde görev yerinin değiştirilebileceği kaygısı, meslekten ihraç edilebilme endişesi gibi durumlar hakimin bağımsız olarak hükümde bulunmasının önünü kapatan, adil yargılamanın önündeki en büyük engellerdendir. 

*** 

Güce göre şekil alan bir zihniyetle yoğrulan yargı sistemi, ilkesizleşmek suretiyle sürekli kalıp değiştirmektedir. Hukukçu kimliği taşıyan kişilere düşen görev ise, ilkeli bir duruş sergileyerek adaletin gereğini uygulamaktır. 

Bu hususla ilgili olarak, kendisine tevdi edilen hakimlik vazifesini kabul etmeyen Ebu Hanife’nin, Halife Mansur’a söylediği şu sözler ilkeli duruşundan taviz vermeyenler için güzel bir örnektir:

“Allah’tan kork, Allah’tan korkanlardan başka kimselere de görev tevdi etme. Benden daima memnun kalacağından emin değilim. Nerde kaldı ki benden intikam almağa kalkışmayacağınıza emin olayım. 

Bir davada aleyhinize hüküm vermem lazım gelse; aleyhinize hüküm vereceğim. Ama siz beni Fırat nehrine atıp boğmak ile tehdit edersiniz. Bu bana katiyen tesir etmez. Fırat’ta boğulmayı, hakkıyla verdiğim bir hükmü geri almağa tercih ederim. Hâlbuki maiyetinizde kayırılmaya muhtaç birtakım kişiler var. Bu üstleneceğim görev daha ziyade onların işine gelir. Ben ona layık değilim.” (Zeydan, C. Medeniyet-i İslamiye Tarihi, 1328, I, s.220) 

Okunma Sayısı: 191
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı