İletişim vasıtalarının artmasıyla dünya büyük bir köy hükmüne geçti.
Din, milliyet, sınıf farkı olmaksızın insanları etkileme ve yönlendirme mümkün hale geldi. Her şeyde olduğu gibi bunu hayra da, şerre de kullanmak mümkün.
Lobi faaliyetleri; siyasi, iktisadi ve içtimai meselelerde uluslararası arenadaki karar verme süreçlerini etkileme ve yönlendirme stratejisi olarak tanımlanabilir. Her türlü faaliyetin sınırlarının olabildiğince genişlediği global eko-sistemde lobicilik, kuşkusuz önemli bir faktör haline gelmiştir.
Gerek ABD gerekse Avrupa ülkelerinde Ermeni ve Yahudi Diasporasının etkin ve güçlü olmasında lobicilik büyük önem arz etmektedir.
Bugün “mazlum coğrafyalar” olarak tabir edilen ve Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Irak, Suriye, Filistin, Afganistan gibi ülkelerde; savaşların, işgallerin, siyasi karışıklıkların sona ermesi ABD ve Avrupa ülkelerinde yürütülecek lobi faaliyetleri ile mümkün olacaktır.
Yine İslâm dünyasının lokomotifi konumunda olan ülkemizde 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan hukuk dışı uygulamalar, uluslararası mekanizmaların harekete geçirilmesi ile son bulacaktır.
***
Cumhuriyet döneminden bu yana, Türkiye’nin yurtdışında aktif bir lobi faaliyeti yürüttüğünden söz etmemiz mümkün değildir. Bunda lobicilikle ilgili bir devlet politikasının olmaması, yurtdışındaki Türklerin birlikte hareket etmemeleri, parlamentoda yeterli güce sahip olmamaları, mali anlamda zayıf olmaları vb. sebepler etkili olmuştur.
Lobicilikte diplomasi, strateji, mali güç vb. kavramlardan da öte, en önemli mesele hedef kitleye aktarmak için elde yeterli argümanların olmasıdır. Bugün Ermeni lobisinin güçlü olmasında, 1915 Tehcir Kanunu ve sonrasında yaşanan mağduriyetler etkili olmuştur.
***
Darbe dönemlerinde, özellikle 1971 Muhtırası ve 1980 darbesi sonrasında Marksist düşünceli sol gruplar yurtdışına çıktı. İltica ettikleri ülkelerde yaşadıkları mağduriyetleri ve Türkiye'deki hukuk dışı uygulamaları anlatmak için lobi faaliyetleri yürüttüler. Dernekler kurup, dergiler çıkardılar. Yüzlerce etkinlik organize ettiler. Bir çoğu dünyayı tanıyan yetişmiş entelektüeller olarak daha sonra yurda döndü.
***
Konu hâlâ sıcak. Ehl-i zındıka Müslümanları bölüp parçalamaya, birbirleriyle boğuşturmaya devam ediyor. Son menhus darbe teşebbüsü bahane edilerek 'kurunun yanında yaş'ta yakıldı, 'at izi ile it izi' karıştı. İnsanlar mağdur edildi. “Türkiye’nin beyin takımı” olarak nitelendirebileceğimiz eğitimli insanlar yaftalanarak, her türlü haklarından mahrum bırakılıp sivil ölüme mahkum edildiler.
Bu insanların çoğu ABD, Kanada ve Avrupa ülkelerine iltica etti. İltica ettikleri ülkelerde yaşadıkları mağduriyetleri anlatmak için ellerinde yeterli argümanlar var. Yaşadıkları baskı ve zulümler nedeniyle Ortadoğu ülkelerinden Avrupa’ya göç eden Müslümanların da, benzer imkanlara sahip olduğunu söylemek mümkün.
İltica eden bu insanların, yaşadıkları coğrafyalarda geniş kitlelere ulaşarak mağduriyetlerini anlatmaları, bulundukları ülkelerdeki karar organlarını ikna etmeleri ciddi bir lobi çalışması gerektirir. Bu çalışmayı yaparken, kendilerini öz vatanlarından koparan ehl-i zındıka ile mücadele edebilmeleri için, 'hakiki dindar İsevîlerle' işbirliğine ihtiyaç duyacaklardır.
Bediüzzaman Hazretleri’nin “Lemalar” adlı eserinde : “âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar” sözü bu meselede bir yol haritası olarak değerlendirilebilir.