Dünya Çerkesleri başta olmak üzere, Kafkas kökenli topluluklar için 21 Mayıs günü, “Umûmî Sürgün ve Çerkes Soykırımı”nın yıl dönümü olarak kabul ediliyor.
Çarlık Rusyası, 21 Mayıs 1864 tarihinden başlamak üzere, Kafkas coğrafyasında yaşayan halkların, özellikle de Müslüman toplulukların tamamını sürgüne zorlamaya başladı.
Bu tarihler, Osmanlı’nın da çöküşe doğru gittiği, yani elinin çok zayıf olduğu bir döneme denk geliyor. 1854’teki Kırım Harbi’nden sonra, Düyûn-u Umumiye’nin Osmanlı’ya getirdiği ağır yük de cabası.
*
Yer yer katliâma dönüşen, hatta soykırıma kadar varan bu büyük sürgün esnasında, insanı insanlıktan utandıran vahşet tabloları sergilendi: Açlık, susuzluk, yol çilesi ve türlü hastalıklar da cabası. Öyle ki, gemilerle yapılan nakiller esnasında hastalanan binlerce insan, sınır konulmayan bir vahşetle hemen anında suya veya denize atılmışlardır.
Çarlık Rusyası, asırlardır mücadele ettiği Türklerin, Müslümanların ve bütün Kafkasya’daki toplulukların acısını, işte bu sürgün esnasında diş ve pençe geçirdiği mazlum insanlardan çıkartmaya çalıştı.
*
Çarlık Rusyası’nın vahşi Çerkes politikasını unutmak mümkün değil. Zaten, aradan bir buçuk asırdan fazla bir zaman geçtiği, kezâ aradan beş-altı nesil geçtiği halde unutulmadı ve unutulmuyor. Nesilden nesile aktarılan acılar, adeta hâlâ taptaze bir şekilde yaşanıyor.
Rus politikacılar, binlerce yıllık yerleşik halkı cebren yerinden ederek, adeta “Ne haliniz varsa görün” yaklaşımıyla, bir milyonu aşan koca bir nüfusu ölüme doğru sürükledi. Batum, Trabzon, İstanbul, Samsun, Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan, Suriye ve Irak gibi uzak diyarlara sevk edilen Çerkesler ve diğer Kafkas mazlumlarının, hiç mübalâğasız yarıdan fazlası muhaceret esnasında, yani dayanılmaz derecedeki ağır göç şartları altında vefat edip şehit düşmüşlerdir. Netice itibariyle, hasbel-kader kurtulabilen insanların sayısı, sürgün esnasında vefat edenlerden daha azdır.
*
1864’te başlamak üzere, bilhassa “93 Harbi” denilen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nden itibaren, diğer Kafkas toplulukları gibi Müslüman Gürcüler, Çeçenler, Çerkesler ve Dağıstanlılar, Marmara Bölgesi ağırlıklı olarak Anadolu’nun hemen her tarafında yerleşik halde bulunmaktadırlar. Şeyh Şâmil, Şeyh Şerafeddin Dağıstanî, Ethem Bey, Kuşçubaşı Eşref Bey gibi tanınmış şahsiyetler, aslen Kafkas kökenli olup bu kadim unsurlardan çıkmıştır. (Türkiye’de ve dünyada meşhur olmuş itibarlı şahsiyetlerden biri de, Ermenek doğumlu Zübeyir Gündüzalp’tir ki, Bediüzzaman Hazretleri’nin “sadâkatte birinci” talebesidir.)
*
Toparlayacak olursak, Büyük Kafkas Sürgünü ve Çerkes Soykırımı konusunda dünya üzerinde yaşayan Çerkesler, birlik halinde 21 Mayıs gününü hiç unutmuyor ve hep anarak geliyor. Çerkeslerin en çok yaşadığı Türkiye’de iki yıl evvel yapılan bir anma programı vesilesiyle konuşan Çerkes Forumu Başkanı Muammer Akgül, “İntikam değil, adâlet istiyoruz” başlıklı bir açıklama ile haklı bazı taleplerde bulunarak, özetle şunları söyledi:
“Çerkes Soykırımı ve Sürgünü’nün TBMM’de resmen tanınmasını; Türkiye ile Rusya arasında yapılacak ikili anlaşmalar ile TC vatandaşlarına çifte vatandaşlık hakkının verilmesini; o büyük acıyı anlatan müzelerin açılmasını; Çerkes dili ve kültürünün korunması için ciddî adımların atılmasını yöneticilerimizden talep ediyoruz. Rusya’dan ise, soykırım ve sürgünün resmen kabul edilmesini, Çerkesler’den ve diğer Kafkasyalı mağdur halklardan resmî özür dilenmesini, çifte vatandaşlık anlaşmalarıyla geri dönüşün ve Kafkasya ile olan ilişkilerin kolaylaştırılmasını, Kafkasya’daki yerleşim yerlerine eski orijinal isimlerinin iade edilmesini arzu ve talep ediyoruz.”
Son verirken, biz de Büyük Kafkas Sürgünü ve Çerkes Soykırımı esnasında şehit olanlara Cenâb-ı Hak’tan rahmet dileyerek, bugün hayatta olan umum vatandaşlarımızın ve dindaşlarımızın da acılarını paylaştığımızı burada ifade etmek istiyoruz.