Üstad Bediüzzaman Muhakemat adlı eserinde vefayı şöyle tarif ediyor; “Vefa, gavr-ı in’idama çekildi. Tûfan-ı gadir feverana başladı. Kavl ve amel ortasında uzun bir mesafe açıldı.”(İkinci Makale / Unsuru’l-Belâgat / Altıncı Mesele)
Yani, anladığımız kadarıyla mealen diyor ki, insanlar arasında vefa, yokluk çukuruna çekildi, hainlik tufanı şiddetlendi-coştu böylece insanların söz ve hareketleri arasında uzun bir mesafe oluştu.
Aslında vefanın hâkim olduğu bir toplumda, insan huzur bulur sefa içinde yaşar. İnsanlarda bulunması gereken en önemli özeliklerden biri de vefadır.
Vefa, hayatta yaşananlara saygı duymak ve birçok şey paylaştığın insanları hatırlamak demektir. Geçmişini ve eski arkadaşlıklarını çok çabuk unutan kişiler ise “vefasız” olarak nitelendirilir. Sözlerinde duran ve geçmişini unutmayan insanlar içinse “vefalı” ya da “vefakâr” kelimeleri kullanılır. TDK’ya göre vefa kelimesinin üç farklı anlamı vardır:
İlk Anlamı; dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinde süreklilik sağlamak, arkadaşlığın kıymetini bilmek.
Bu anlam ile ilgili örnek Cümlelere bakarsak:
1- “Hizmet-i Kur’âniye’de bize sebkat eden sadık, hâlis, metin, vefakâr kardeşlerimizden mübarek Hüsrev ve Rüştü gibi zâtlar…” başka bir örnek; 2- “Merhum ve kıymettar ve çok vefakâr ve fedakâr ve sekiz sene bana hizmet eden bir kardeşimiz Marangoz Mustafa Çavuş yerine…”
Vefa(kâr)ın ikinci anlamı: Sözünde durmak, vadettiklerini yerine getirmek, sözüne sadık kalmak. Bunun örnek cümlesi olarak: “Mehmet’in, vefakâr bir insan olmadığını, verdiği sözlerini yapmadığında anladım.” İnancımıza göre, Allah “Elesti Bi Rabbiküm” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim) diye sormuş ve tüm ruhlar da “Evet” cevabını vermiştir. İşte, kulun, Kalu-Bela’da Allah’a verdiği bu sözü tutmasına vefa denebilir.
“Vefakâr” yalnız kişiler için değil bazen bir yer bazen bir millet kastedilmiştir, Risale-i Nur Külliyatı’nda. Mesela ilk olarak şu şekilde kullanılmıştır “Bu dindar ve vefakâr millet, Bediüzzaman’ın doğruluk ve büyüklüğünü ve kahramanlığını bilerek ona o derece itimat etmiştir ki, onun aleyhinde ne propaganda yapılırsa yapılsın, inanmıyorlar.” (Tarihçe-i Hayat, Afyon Hayatı)
Bir yerle-mahalle ilgili şöyle kullanıldığını görüyoruz; “Said Nursî memleketine döndü. Karışmış İstanbul’un havâ-i gıll ü gışından ve tezviratından ve bedraka-i efkâr olmak lâzım gelen gazetecilerin bazılarının bütün fenalıklara bâdî ve bütün felâketlerin müvellidi olduklarını görerek, bu derece açık cinayetlere tahammül edemeyerek meyus ve müteessir, vahşetzâr fakat mûnis, vefakâr ve nâmusperver olan dağlarına döndü.” (D. H. Örfî kitabının önsözünden)
Başka bir anlam olarak ‘’vefa göstermek’’ terimini söylenebilir.
Vefalı insan, “güven ve emniyet duyulan kimse!” aslında bu, ehl-i iman mensuplarının bir özelliğidir. Hz. Ali (ra), “Kimseden vefa görmesem de, vefa göstermeye devam edeceğim!” diyerek vefanın önemini belirtmiştir. Bu arada Fuzulî’yi dinlemeden olmaz; “Her kimden vefa istediysem ondan cefa gördüm; kimi gördüysem vefasız dünyada, onun vefasızlığını da gördüm!”
Vefalı bir dostluk içinde kalınız…