Toplum olarak, dönüp dolaşıp hep aynı noktaya geliyor ve bir kez daha “Ekmek mi, hürriyet mi?“ ikileminde debelenmeye devam ediyoruz.
Çıkış yolu ise Üstad Bediüzzaman’ın o çarpıcı “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” sözüyle dile getirdiği duruş ve yaklaşımda.
Tarihî tecrübeler de aynı şeyi gösteriyor.
Ekmek için hürriyetten vazgeçenler, ekmekten de oluyorlar. Onun için, her halükârda hürriyet öncelikli vazgeçilmezimiz olmalı.
Türkiye’nin geldiği noktada ekonominin durumu, bu gerçeğin yeni bir ispat ve teyidi.
Ülke, tek adam rejimi ve tahripkâr etkileri hâlâ devam etmekte olan hukuksuz OHAL süreciyle demokrasiden uzaklaştıkça ekonomi de kötüye gitti. Hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve hukuk güvenliğinin ortadan kalkması, sağlıklı gelişebilmesi en çok bunlara bağlı olan ekonomiyi de sekteye uğrattı.
İnsanların sorgusuz sualsiz, neyle suçlandıklarını dahi bilmeden ve savunma yapmalarına da imkân verilmeden bütün kazanılmış hakları gasp edilip işten çıkarılarak çoluk çocuklarıyla birlikte açlık ve sefalete mahkûm edildiği; yılların emeğiyle kurdukları işyerlerinin ve bütün varlıklarının ellerinden alındığı; çalışma ve teşebbüs özgürlükleri ile mülkiyet hakları başta olmak üzere en temel haklarının çiğnendiği bir yerde ekonominin gelişmesi mümkün mü?
Kim böyle bir yerde yatırım yapabilir?
Demokrasi ve hukuktan uzaklaşılmasına paralel olarak artan baskı, dayatma ve yıldırma politikalarının, eşzamanlı olarak yürütülen algı operasyonları eşliğinde tırmandırılmasıyla toplumda meydana getirilen korku havası, bu hukuksuzlar karşısında suskun ve tepkisiz bir tavrı da netice verdi.
İnsanlar “Aman benim başıma da birşey gelmesin” endişesiyle seslerini çıkaramaz hale geldiler. Hatırı sayılır bir kesim de hukuksuz uygulamaların mağdur ettiklerine “Bir suçları var ki devlet bunları yapıyor” mantığının aldatıcı duyarsızlığı ile yaklaştı. Ve bunların çoğu işin ucu kendisine dayandığı zaman uyandı, ama artık çok geçti.
Sonuçta bir defa daha görüldü ki, ekmek için demokrasi ve hukuktan vazgeçilmesi, ekmeği de kaybettiriyor. Hukuksuzlukların yol açtığı yürek yakıcı mağduriyetler karşısında sergilenen duyarsızlığın bedeli, cepleri yakan ağır ekonomik daralmalarla da ödeniyor.