Hayatın akışı içinde insan zaman zaman canını sıkan üzücü ve nahoş tavırlarla karşılaşabiliyor.
Böyle durumlarda nasıl davranılması gerektiğinin ideal ölçülerini ise, diğer birçok önemli konu gibi yine Risale-i Nur’daki izahlarda buluyoruz.
Meselâ On Altıncı Mektup’ta geçen anekdot:
Bir müdür, Üstad için, sebepsiz olarak gıyabında tezyifkârane, hakaretli ve aşağılayıcı sözler söylüyor. Haberdar olunca “Bir saat kadar Eski Said damarıyla müteessir oldum” diyen Üstad, sonra Cenab-ı Hakkın rahmetiyle kalbine gelen bir hakikatle bu halden kurtulup rahatladığını anlatıyor ve o hakikati de şu şekilde izah ediyor:
“Nefsime dedim: ‘Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar şahsıma ve nefsime ait ise, Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler. Eğer doğru söylüyor ise, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır.’
‘Eğer yalan söylemiş ise, beni riyadan [gösteriş ve ikiyüzlülükten] ve riyanın esası olan şöhret-i kâzibeden [yalancı şöhretten] kurtarmaya yardımdır.’
‘Evet, ben nefsim ile musalâha etmemişim [barışmamışım]. Çünkü terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki [tam tersine] memnun olmak lâzım gelir.
‘Eğer o adamın tahkiratı [hakaretleri] benim imana ve Kur’an’a hizmetkârlığım sıfatıma ait ise, o bana ait değil. O adamı, beni istihdam eden Sahib-i Kur’an’a [Kur’an’ın Sahibi olan Cenab-ı Hakka] havale ediyorum. O Azîz’dir, Hakîm’dir.’
‘Eğer sırf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nev’inden [cinsinden] ise o da bana ait değil. Ben menfî [sürgüne gönderilmiş] ve esir ve garip ve elim bağlı olduğundan, haysiyetimi kendi elimle düzeltmeye çalışmak bana düşmez. Belki misafir olduğum ve bana nezaret eden şu köye, sonra kazaya, sonra vilâyete hükmedenlere aittir.’”
Bu “eğer”leri sıraladıktan sonra “Madem hakikat budur, kalbim istirahat etti” diyen Üstad, “Ben işimi Allah’a havale ediyorum, şüphesiz ki Allah kullarını hakkıyla görendir” mealindeki Mü’min Sûresi 44. âyetini okuyor ve o vâkıayı olmamış gibi sayarak unuttuğunu ifade ediyor.
Aynı bahsin devamında ise “Fakat maatteessüf sonra anlaşıldı ki, Kur’an onu helâl etmemiş” diyerek konuyu noktalıyor...